Daha önce hukuk ve týp eðitimlerine, son yazýmda ise eðitim fakültelerine deðinmiþtim. Bu yazýmda, son yazýmdan hareketle, mimarlýk eðitimine bu konudaki bir uzmanýn mektubunu paylaþarak deðinmek istiyorum.
Aygen Törüner, 27 yýl boyunca Kanada’da bir üniversitenin mimarlýk fakültesinde, mimarlýk tasarým ve mimari sunuþ resimleri hocalýðý yapmýþ bir isim.
Uzun mektubunda -ki kendisi eksik olmasýn, her zaman uzun ve eleþtirel mektuplar yazar- önce eðitim fakülteleriyle ilgili yazýma deðiniyor. Eðitim fakülteleriyle ilgili söylediði özetle þu: “Farklý üniversitelerdeki eðitim fakültelerinin bölümlerini ve programlarýný inceledim. Bu bölüm ve programlarýn, çok küçük bir bölümü ilk ve ortaöðretime eðilmekte; diðerleri, yüksek lisans ve doktora öðrencileri için programlanmýþ.”
Yani amaç, yüksek lisanslý veya doktoralý öðretmen yetiþtirmekten ziyade, üniversiteler ve ilgili kurumlar için insan kaynaðý yetiþtirmek olarak görünüyor.
Aygen Bey’in söylediðini ben farklý bir yönde geniþleteyim müsaadenizle:
- Fen liselerimizde neden yüksek lisanslý veya doktoralý matematikçi, fizikçi, genetikçi veya kimyacýlar yok ya da çok çok az var?
- Sosyal bilimler liselerinde neden iktisat, siyaset bilimi veya edebiyat yüksek lisansý veya doktorasý yapmýþ öðretmenlerimiz yok?
- Okul veya ilçe müdürlerimizin kaçý eðitim yönetimi veya baþka bir alanda yüksek lisans veya doktora yapmýþtýr?
Gelelim, mimarlýk eðitimi ile ilgili söylediðine, kýsaltarak aktarýyorum:
“Eðitimciler her zaman eðitim fakültelerinde yetiþmiyorlar. Ben, hem kendimden hem de tanýdýðým mimarlardan ve hocalardan örnek vereceðim.
Rahmetli Mimar Behruz Çinici dünya çapýnda bir kiþilik. Üniversite olmadan önce, Yýldýz Teknik Okul mimarlýk bölümünde davet üzerine hocalýk yaptý. Sadece olaðanüstü bir mimar olduðu için. Rahmetli üstad hocam Sedad Hakký Eldem de asla bir eðitim fakültesi mezunu deðildi. Ama elbette mimarlýk eðitimi almýþtý Almanya’da, üniversitede.
Hiç ama hiçbir mimarlýk ve mühendislik fakültesinde (ne Türkiye’de ne de dünyanýn baþka bir ülkesinde) hocalar, yetiþtikleri fakülteden yüksek lisanslý ve doktoralý olmalarý dýþýnda pedagojik formasyon almazlar. Ayrýca dünyada tek bir mimarlýk eðitimi fakültesi yoktur.
Mimar olduktan sonra yüksek lisans ve doktora diplomalarý onlarýn doçent ve profesör olmalarýna yeterlidir.
Benim durumum da budur.
Özellikle Amerika’da uygulanan bir yöntem de, özellikle fakülte baþkanlýðýna ve zaman zaman da mimarlýk ve mühendislik fakülte baþkanlýklarýna, ülkenin ya da dünyanýn çok tanýnmýþ ve mimar ve mühendislerinin (doktoralý olup olmadýklarýna bakýlmaksýzýn) davet edilmeleridir. Zira ünleri, yaratmýþ olduklarý eserler birkaç doktoraya tekabül eder sayýlmaktadýr çünkü.”
Oysa Türkiye’deki üniversitelerde böyle bir uygulamaya izin yoktur!
Eðitim fakültelerinden baþlayýp, Aygen Bey’in mektubu dolayýsýyla, bizdeki akademik derecelerin kullanýmýna (daha doðrusu kötüye kullanýmýna) geldik. Türkiye’de doktora ve akademik unvanlar; üretim/eserlerin önüne geçmektedir. Daha doðrusu, Türkiye’deki yükseköðretim mevzuatýnda ve akademik dünyada unvanlar, gerçek üretim/eserlerin önüne geçmektedir. Yoksa gerçek dünyada, gerçek üretim/eserler, unvanlarýn önündedir. Ýyi ki de öyledir ve öyle olmalýdýr zaten!
Dolayýsýyla, Türkiye’de üniversiteler sadece mimarlýkta deðil hemen her alanda gerçek dünyadan kopmak istemiyorlarsa, kendini yenilemeli, unvan taassubunu bir tarafa býrakmalý, kýymetli eserler üretenlere daha fazla yer açmalýdýr. Bu, doktoranýn anlamsýz olduðu anlamýna gelmez. Bu, doktora dýþýnda da yenilik ve üretim yapýlabildiði anlamýna gelir.