Geçen yüzyýlýn yetmiþli yýllarýnýn baþlarý. Köylü çocuklarýn Erciþ'te ortaokulda okumaya baþladýðý yýllardý. Okullu ilk nesil arasýnda ben de vardým. Bir akrabamýzýn evinde kalýyordum. Bahar gelmiþ, yaz tatilinin baþlamasýna az zaman kalmýþtý. O günlerin birinde okuldan eve dönerken, Erciþ Büyük Camiinin karþýsýndaki Fenerbahçe çayevinin (geçen sene gittiðimde hala yerinde duruyordu) önünde bir kalabalýk gördüm. Durmadan konuþan bir adamýn sesi geliyordu. Merak edip kalabalýðýn arasýna karýþtým. Çayevi týklým týklým doluydu. Giremeyenler de dýþarýda kulak kabartýyorlardý. Radyoda Fenerbahçe-Galatasaray arasýndaki kupa maçýný anlatýyormuþ kelime sektirmeden konuþan adam. Adam futbolcularýn bütün hareketlerini, koþmalarýný, durmalarýný, çalým atmalarýný öyle bir anlatýyordu ki gözlerimde canlandýrabiliyordum. Yalnýz, aklým bir türlü almamýþtý, sakatlanan futbolcularýn birkaç dakika sonra tekrar oynamaya baþlamalarýný. Sakat dedin mi topal, kör, çolak aklýma gelirdi. Tasvirci anlatýcýnýn konuþmasýnýn etkisiyle uzun süre televizyon fikrinin bu tasvirlerden doðmuþ olabileceðini düþünmüþtüm ki sonradan öðrendim, baþka diyarlarda zaten varmýþ "radyonun resimlisi"...Bir ara "Yasin topu MÝNARE gibi dikti" dedi otomatik tüfek gibi konuþan adam. Gayri ihtiyari dönüp caddenin karþý tarafýndaki Büyük caminin minaresine baktým. Yasin, Galatasaray'ýn kalecisiydi. Dinleyenlerin çoðu Fenerbahçe taraftarý olmalýydýlar ki maçý Galatasaray 4-2 kazanýnca büyük bir üzüntüyle daðýldýlar. Zaten çayevinin adý "Fenerbahçe"ydi. Topu minare gibi diken Yasin'e, maçý 4-2 kazanan Galatasaray'a hayran olmuþtum. Artýk sýnýfta, mahallede "hangi takýmý tutuyorsun?" sorusuna verecek bir cevabým vardý.
Uzun zamandýr, ara ara aðrýyarak uykularýmý haram eden diþim, önceki akþam yine aðrýmaya baþladý. Çekmeye kýyamadýðým diþten artýk kurtulmaya karar verdim ve diþçiye gittim. O sýrada evde olan damadým da benimle geldi. Telefonuyla meþguldü. Bir ara "maç iptal olmuþ" dedi. 'Hangi maç? Nerede? Niçin?' diye sordum, zonklayan diþimin aðrýlarý arasýnda. "Fenerbahçe - Galatasaray maçý. Suudi Arabistan'da. Atatürk yüzünden..." deyiverdi. Allah Allah... Hiçbir þey anlamamýþtým. Zaten diþçinin kapýsýna gelmiþtik. Kanal tedavisi falan demeye baþladý. Býrak bunlarý, dedim, kanal dediðin uzun iþ, çekiver þu zalimi, artýk ondan kurtulmalýyým, diye üsteledim. O zaman ilaç kullanmalýsýn, iltihap toplamýþ dedi. Þimdi iltihabýn kurumasýný bekliyorum. Canýna okuyacaðým, beni canýmdan bezdiren diþin.
Aðrýkesicinin etkisiyle biraz kendime gelince, sosyal medyaya baktým. Kýzýlca kýyamet kopmuþ. Yorumlarýn bini bin para. Maçý Suudi Arabistan'da oynamayý kendileri istemiþ. Maça çýkarken formalar, seremoniler, prosedürler hepsi önceden belirlenirmiþ. Ama son anda takýmlar Atatürk resimli formalar giymeyi dayatmýþlar. Suudiler de kabul etmemiþler, kurallara aykýrýdýr diye. Bir eski hakem "ben yýllarýn Atatürkçüsüyüm, kimse benim Atatürkçülüðüme laf edemez. Ama bu yapýlan yanlýþtýr" demiþ. Bu bir provokasyondur, demiþ bir baþkasý, Ýsrail'in Gazze'de içine düþtüðü zor durumdan kurtulmasýný saðlamaya yöneliktir. Gündemi deðiþtirme amaçlýdýr.
Suudi'de oynamayý isteyen kendileri. Uluslararasý kurallar belli. Ama nedense durmadan iþi yokuþa sürmüþ bizimkiler. Neticede bir maçý yüzlerine gözlerince bulaþtýrmýþlar. Bundan kurtulmak için de her zamanki gibi Atatürk'e sýðýnmýþlar, demiþ bir diðeri.
Bir Arap sosyal medya kullanýcýsý da 10 Kasým törenlerinden Atatürk resmi önünde secde pozisyonundaki çocuklarý, saat dokuzu beþ geçerken çalan siren sesiyle birlikte olduðu yere mýh gibi çakýlý kalan insanlarý gösteren kareleri paylaþarak þu yorumu yapmýþ: "Türkler, ilkokuldan itibaren Atatürk'e secde ettirilerek eðitiliyorlar."
Yýllar önce biri de "Futbol yeni bir dindir" demiþti de "topu MÝNARE gibi diken Yasin" hatýrýna inanmamýþtým.