Mýsýr’daki darbe ve müteakip katliamlarla, Suriye’deki tarifi imkansýz öldürme seanslarý Türkiye’nin pek konuþulmayan bir gerçeðini su yüzüne çýkartýyor. Bazýlarýmýz nedense Ýslam coðrafyasýndaki ölümlerle ilgilenmiyor. Zamaný geldi artýk konuþmalýyýz... Kim ne kadar duyarlý ve kim neden yeterince duyarlý deðil? Baþka sorular da var ama tartýþmak için þimdilik bu kadarý yeter...
Bazý ölümler, bazý insanlýk dramlarý, bazý haklarýn mücadelesi Türkiye’de belli kesimleri ilgilendirmiyor. Siyasetten medyaya, akademiden topluma kadar bir blok için; mesele Suriye, Filistin, Afganistan, Mýsýr, Myanmar, Arakan, Bosna, Kosova sözkonusu olduðunda bariz bir ilgisizlik gözleniyor.
Adýný koyalým... “Ýslam” temalý bütün siyasal ve toplumsal olaylarý sahiplenmemekte istikrarlý bir tavýr sergiliyorlar. Dün Filistin’de, Gazze’de, Irak’ta insanlar ölürken kayýtsýz kalanlar bugün Mýsýr ve Suriye’de olup bitenlere karþý da ayný kayýtsýzlýk içindeler.
O dernekleri tanýr mýsýnýz?
Böyle bir gelenek var... 2008’de Kosova baðýmsýzlýðýný kazandýðýnda Türkiye’nin en büyük gazetelerinden birisi “Dünyanýn baþýna bela oldular” diye manþet atmýþtý. Baþka halklarýn özgürlük mücadelelerini sembolleþtiren, kahramanlaþtýran medya Müslüman halklara karþý dikkatli bir þekilde mesafe koyuyor.
Dahasý... Bu ülkenin küresel çapta organizasyon gücüne sahip sivil toplum kuruluþlarý var. ÝHH, Deniz Feneri, Kimse Yok Mu Derneði baþta olmak üzere birçok örgüt açlýk çeken, yoksulluk içinde olan insanlar için yardým kampanyalarý düzenliyor. Büyük destek alýyorlar ve özellikle ÝHH çoðu kez hükümetlerin ulaþamadýðý yerlere kadar yardýmlar götürüyor. Yüzbinlerce kiþi bu sayede hayata tutunuyor. Ama, onlara yardým ulaþtýran STK’larýn destekçi tabanýnda da belli kesimler yarýþýrken, geri kalanlar ýsrarla kaçýyor.
Duyarlý olanlar, yardýmlarý esirgemeyenler; fitrelerini, kurbanlarýný uzaktaki insanlarla paylaþanlar var. Ortadoðu dahil dünyanýn neresinde olursa olsun zulme uðrayan insanlarla; çoðu kez din ayrýmý yapmadan dayanýþma halinde olan veya onlarýn özgürlük ve demokrasi mücadelesine destek veren muhafazakar-dindar çoðunluk var.
Ama, siyasetiyle, medyasýyla, sivil örgütleriyle ve sosyal tabanýyla bir kesim bunu esirgiyor. Türkiye’yi güzelleþtiren o duyarlýlýk bir türlü toplumun diðer kesimine yansýmýyor.
Bugün Mýsýr ve Suriye’de benzersiz insanlýk dramlarý yaþanýrken yine ayný duyarlýlýk ve duyarsýzlýk ekseni oluþmuþ durumda. Sair zamanlarda ve sair vakalarda ne kadar dinamik bir reaksiyon gücü olduðunu bildiðimiz kesimler Mýsýr ve Suriye katliamlarýna karþý tepki göstermek için ortalýða çýkmýyor. Bir yardým kampanyasý düzenlemiyor. Ya da ellerindeki iletiþim imkanlarýný dünyayý harekete geçirmek için kullanmýyor.
Bu kesimin gazete ve televizyonlarý da alýþkýn olduðumuz dinamizmi sergilemiyor. Aksine, yaþananlardan bir iç siyaset fýrsatý yaratmaya bakýyor, “Türkiye yalnýz kaldý” falan diyorlar.
Ýç siyasete fayda etmez
Meydanlara çýkanlar, ellerini ceplerine atýp yardým kampanyalarýna destek verenler, bilgisayar baþýnda dünyaya çaðrý yapanlar hep ayný dindar-muhafazakar kesimler.
Bu çeliþkili hal, bu duyarsýzlýk, insanlýk dramlarýna karþý bu ilgisizlik hangi siyasi görüþten olursa olsun Türkiye siyasetine, medyasýna ve tabii ki vatandaþlarýna yakýþmýyor.
Eðer, Mýsýr’a, Suriye’ye, Gazze’ye kulak týkayýp içeride siyasi fayda umanlar varsa onlara da bunun umutsuz bir bekleyiþ olduðunu söyleyelim. Hatta, içeride dindarlarý anlamak ve bu yolla iktidara ulaþmak arzularý varsa bu yolun öncelikle dünyadaki Müslümanlarý anlamaktan geçtiðini de naçizane hatýrlatalým.
Vicdan hafýzasý acýmasýzdýr. Adeviyye’de, Guta’da çocuklar ölürken bu trajedileri sudan bahanelerle görmezden gelenleri kimse unutmaz, bilinsin.
OLÝMPÝYAT ÝÇÝN SON DÜZLÜK
Gezicilerin vakti azalýyorGeçen hafta, “Gezici olsam 15 gün gözüme uyku girmezdi” demiþtim. Mesele olimpiyatlar... 7 Eylül’de Buenos Aires’te 2020 Olimpiyat Oyunlarý’ný kimin düzenleyeceði kararlaþtýrýlacak. Malum, Gezi olaylarý olmasa neredeyse kesin favori olarak Arjantin’in baþkentine güle oynaya gidiyor olacaktýk. Gezi olaylarý ve bazý Gezi gruplarýnýn açýktan olimpiyat komitesine yaptýklarý þikayetler nedeniyle Ýstanbul ne yazýk ki Tokyo ve Madrid’le yarýþta en geriye kadar düþtü.
Neyse ki bu ülke Gezicilerden ibaret deðil. Hükümet moral kaybetmeden bir kez daha yarýþa girdi ve kýsa sürede durumu eþitledi. Spor Bakaný Suat Kýlýç, gece-gündüz demeden çalýþýyor ve bütün imkanlarý deðerlendiriyor. Kýlýç’ýn çabalarý sayesinde durum toparlanmaya baþladý, Lozan sunumunun ardýndan ibre eþitlendi... Ayrýca, Baþbakan Erdoðan da 7 Eylül’den önce Buenos Aires’te olacak.
Geziciler, bütün bu çabalarýn sonuç almasý ve ülkenin baþýna açtýklarý belanýn defedilmesi için geçen hafta boyunca dua ettiler mi bilmiyorum. Ancak, hem dua ederlerse hem de komiteye mektuplar yaðdýrýp “Bir hata ettik. Siz bize bakmayýn” derlerse kendi itibarlarý için iyi olur.
Demokrasimiz elbette, bu ülkenin dünyaya kapalý, kendi halinde ve eski düþük standartlarda kalmasýný isteyenlere de ifade hakký tanýyacak kadar geliþmiþtir. Ama bu geniþlik, Türkiye’nin yakaladýðý en büyük tanýtým fýrsatýný bir hevesle heba edenlerin vicdani borcuna fayda etmez.
O yüzden önümüzdeki bir hafta-on gün, halkýyla barýþmak isteyenler için çok deðerlidir.