Batý dünyasýnýn gözümüzün içine baka baka bize söylemek istediði þey þudur; Mýsýr’da darbe, özgürlüðü temsil ediyor ama Türkiye’de darbeyi önleyen ve demokrasiyi sahiplenen “halk hareketi”, özgürlüðü temsil etmiyor, tam tersine diktatörlüðü güçlendiren bir olgu olarak algýlanýyor. Gerçek, gerçekten bu mudur? Batýlýlarýn söylemi hangi gerçeði temsil ediyor? Açýk ki Batýlýlar olaylara kendi maddi çýkar penceresinden bakýp, hangi olgu onlarýn çýkarlarýna daha uygunsa onu meþru hale getirip, arkasýnda durmayý yeðliyorlar. Batý nezdinde mesel þudur; Mýsýr darbe yoluyla özgürlüðe doðru yürüyor, Türkiye kendi öz halkýnýn eliyle “diktatörleþiyor”!
Eðer bu tespit batý dünyasýnýn en temel inancýný temsil etmiyor olsaydý, FETÖ’cü darbeciler daha ilk savaþ uçaðýný havalandýrmadan, batý bütün savaþ gücüyle onlarýn üstüne çullanýr ve darbe kalkýþmasýnýn ilk dakikalarýndan itibaren, dayanýþma dileklerini belirtmek amacýyla Türkiye, dalga dalga gelen ziyaretçi akýnýný aðýrlamak noktasýnda büyük sýkýntýlar yaþardý!
Ama öyle olmadý. Her zaman ve her durumda olduðu gibi Batý, maddi çýkarlarýna uygun bir ideolojik tutum benimsedi. Bu tutum asla bir “tarafsýzlýk” nesnelliðine dayanmýyor; daha kötüsü, açýkça söylemek lazým gelir ki, bir tarafgirliði temsil etmekle kalmýyor, çok doðrudan soruna müdahil olan bir çizgiyle eylemin aktörlerinden biri haline geliyor. Dolayýsýyla Batýyý aklayan ya da onun bu eylemsellikteki rolünü küçümseyen yorumlar, sadece doðru olmamakla kalmayýp, düpedüz zarar verici niteliktedirler.
Türkiye elbette Batý dünyanýn bir parçasýdýr ama geçmiþte olduðu gibi, Türkiye artýk bir “kürek mahkumu” deðildir. Batý ile kurulacak eþitlik ilkesine dayalý yeni iliþkiler ancak, Batý dünyasýný sorgulayan bir söylem ve politika ile mümkün olabilecektir. Halk meydanlarda kendini demokrasi kriterleri açýsýndan Batý ile eþitledi; siyasetin yapacaðý tek þey bu eþitliðe hukuki ve meþru bir karakter kazandýrmaktýr.
Mýsýr’da apaçýk darbe olan þeye darbe demeyip bunu demokrasi ve özgürlük hanesine bir kazaným olarak yazan zihniyetin, “Türkiye’de diktatörlük inþa ediliyor”, söylemi açýk ki ahlaki bir üstünlükten yoksundur. Bir de buna 15 Temmuz’da sergilenen muazzam demokrasi kültürü eklenince, Batýnýn daha fazla bu “lanetli diktatörlük söyleminde” diretemeyeceði de çok bellidir. Dolayýsýyla halkýn kendi kanýyla kazandýðý kültürel ve ahlaki üstünlüðünü, üç beþ Batý hayranýnýn hevesi uðruna heba etmenin anlamý yoktur.
Sözcükleri kavram bakýmýndan düþünmeyi býrakýp, kavramlarý sözcükler bakýmýndan düþünmeye baþlamamýz bir 20 yüzyýl dil “devrimi” alýþkanlýðýdýr. Artýk, sadece kaynaðý deneyim olan bilgi kullanma alýþkanlýðýyla “sözcükler kavrama karþýlýk gelir” demek yerine “bir kavrama sahip olmayý yeðleyerek sözcükleri belirli bir tarzda kullanma kapasitesi olarak görme eðilimindeyiz. O nedenle bilinç dünyamýzý þekillendiren sözcükler, somut verili durumdan çok, durum ya da durumlarýn pratiðiyle ilgilidir.
Batý medeniyetinin ideolojik formasyonu açýsýndan kavramlarý hakikat yerine bir pratiðe indirgediðinizde, söylemin manasýný taþýyan sözcükler, verili durumun ciddiyetinden uzaklaþýp, gündelik sorunlarýn hafifletici tutarsýzlýðý içinde her sorunu “inanýp inanmama” ikilemi keyfiyetine teslim etmiþ olursunuz.
Þimdi öncelikli olan þey Batýya iliþkin bütün bildiklerimizi soðukkanlý bir biçimde yeniden tasnif edip, özellikle de baþ aþaðý duran Batý politikamýzý, “yeniden ayaklarý üstünde” konumlandýrmanýn tam zamanýdýr.