Mýsýr’da neden Ýhvan’ý destekliyoruz?

Mýsýr’da askeri cunta ile Müslüman Kardeþler arasýndaki mücadelede vaziyet satrançtaki “pat” olayýný andýrýyor. Gerçi Mýsýr’da oyun henüz sona ermiþ deðil ama taraflardan birinin diðerini alt etme imkânýnýn ve ihtimalinin olmadýðý ortaya çýkmýþ durumda.

Askeri cuntanýn hesaplayamadýðý Ýhvan taraftarlarýnýn sivil direniþi bunca zaman sabýrla ve korkusuzca sürdürebilecek olmalarýydý herhalde. Uygulanan baský ve þiddete, en sonuncusu hafta sonunda Adeviyye Meydaný’nda gerçekleþtirilen katliamlara raðmen Ýhvan sokaklardan çekilmiyor. Muhtemelen cunta bunu beklemiyordu. Müslüman Kardeþler’in geleneksel çizgisine uygun biçimde pasifist bir tavýr alacaðý ve belki izin verilecek seçimlere kadar hareketsiz bekleyeceði tahmin ediliyordu.

Ne var ki Ýhvan’ýn da bu mücadeleden zaferle çýkma ihtimali çok az. Çünkü askeri yönetimin arkasýnda ciddi bir toplumsal destek de var. Mýsýr’ýn liberal ve laik kesiminden tutun da devletin Ýslamileþmesinden endiþe eden Hýristiyan Kýptilere ve Ýhvan’ý yeterince islamî bulmayan Selefilere kadar çok geniþ bir yelpazeyi oluþturan kesimler Mursi yönetimi karþýtlýðýnda bir araya gelebildiler ve bugün de bu ittifakýn bozulmasý söz konusu deðil.

Diðer yandan darbeciler yine olabildiðince geniþ bir uluslararasý koalisyonun desteðini almýþ durumda. Ýhvan hareketinin Arap dünyasýndaki statüko için en ciddi tehdit olduðunu düþünen Suudi Arabistan ve Körfez monarþileri baþta olmak üzere, onlarla benzer endiþeleri paylaþan Ýsrail ve kendi ülkesinde Ýhvan’la savaþmakta olan Þam rejimi bu geniþ koalisyon içinde bir araya gelebildiler. Elbette Suudi Arabistan ile Ýsrail’in üzerinde uzlaþtýklarý bir konuda Washington’un farklý bir tutum alabileceðini de beklememek gerekirdi.

Dolayýsýyla batýlý ülkelerin Mýsýr’daki askeri darbeye býrakýn karþý çýkmayý, bunu darbe diye adlandýrmaktan bile sarfýnazar etmeleri anlaþýlmayacak bir durum deðildi. Bugün de askeri yönetimin gerçekleþtirdiði katliamlara -Türkiye dýþýnda- ciddi anlamda tepki gösterecek bir ülkenin çýkmasý beklenmemeli.

Dünyanýn, hatta Ýslam coðrafyasýnýn baþka köþelerinde gösterilmeyen tepkinin Türkiye’den yükselmesinin de makul açýklamalarý var tabii: Bir defa Türkiye’de askeri darbelere yönelik ciddi bir toplumsal alerji var. Geçmiþte 27 Mayýs’tan 28 Þubat’a kadar birçok defa halkýn oylarýyla seçilmiþ yönetimlerin askerin silahlý gücüyle devrilmesinin yarattýðý maðduriyet duygusundan kaynaklanýyor bu alerji.

Bunu tamamlayan ama bundan çok daha önemli olan diðer faktör ise þu: Türkiye’de hem Milli Görüþ geleneðinin hem de belli baþlý islamî cemaatlerin Mýsýr’daki Ýhvan hareketiyle hem sosyolojik yapýlarý itibarýyla hem de tercih ettikleri çalýþma yöntemleri bakýmýndan benzerlikleri ve paralellikleri var.

Ýþte bu iki faktör bir araya geldiðinde toplumun belli kesimlerinde dört dörtlük bir “özdeþlik” duygusunun ortaya çýkmasý ve büyük gövdesini Türkiye’deki AK Parti tabanýnýn oluþturduðu kitlelerin heyecanla sokaklara dökülerek Mýsýr’daki darbeye ve darbecilerin katliamlarýna tepki göstermeleri anlaþýlabilir bir durum.

Dolasýyla birilerinin þimdi çýkýp da “Mýsýr’daki darbeye ve katliamlara karþý çýkanlar neden iki sene önce Bahreyn’de yaþananlara itiraz etmediler” diye sormasý manasýz. Ona bakarsanýz Latin Amerika’daki benzer hadiselere de kitlesel seviyede tepki gösterilmiyor. Çünkü kitlelerin özdeþlik kurmalarýný saðlayacak þartlar mevcut olmayýnca bu tür olaylara tepki ve itirazlar ancak dar bir entelektüel düzlemde tezahür edebiliyor.