Mýsýr’ýn henüz iki yaþýndaki demokrasi tecrübesi, bir “askeri darbe” ile, fena darbe yedi.
Demokrasinin D’sine inanan herkesin ilk yapmasý gereken, bu darbeyi kýnamak ve seçilmiþ iktidarýn meþruiyetini savunmaktýr.
Bu iktidar, yani Cumhurbaþkaný Muhammed Mursi, elbette “hatalar” yapmýþtýr. Ýçinden çýktýðý Müslüman Kardeþler hareketinin de, önümüzdeki dönemde bunlardan dersler çýkarmasý gereklidir. (AK Parti’yi kuran kadronun Refah Partisi’nin hatalarýndan dersler çýkardýðý gibi.)
Ama hiç bir siyasi hata, askeri darbeleri meþru kýlmaz. Onun için hiç kimse, “darbe istemeyiz aslýnda, ama...” diye cümleler kurmasýn. “Ama” baðlacýný yanlýþ yere koyup tarihin yanlýþ tarafýnda durmasýn.
Herkes teslim etsin ki, Mýsýr’daki darbe gayrý-meþrudur, çünkü irade gaspýdýr, çünkü zorbalýktýr. Yanýnda duranlar da bu suçlarýn iþbirlikçisidir.
Protesto ve darbe
Bu hükmü kayda geçtikten sonra, gelelim karþýmýzdaki tablonun analizine.
Mýsýr’la baþlayalým. Karþýmýzda tek baþýna bir “askeri darbe” yok tabii aslýnda; “kitlesel protesto + askeri darbe” var. Biraz bizim 27 Mayýs’ý hatýrlatýr biçimde.
Buradaki ilk unsurun, yani barýþçýl kitlesel protestonun her demokraside bir hak olduðunu ise teslim edelim. Evet, Mursi yönetiminden memnun olmayan milyonlarca Mýsýrlý’nýn sokaða dökülme, imza toplama, Tahrir’de toplanma hakký vardý. Ancak “ordu göreve” diyerek ve darbeye alkýþ tutarak meþruiyetlerini yitirdiler.
Bu, ne yazýk ki, sadece Mýsýr’da deðil tüm bölgede “protesto” hakkýný gölgeleyecektir. Protestocularýn “baþka maksatlara hizmet ettiði” fikri daha da güçlenecektir.
Bu yüzden de, asker
yedeðine düþen Tahrir 2013’ün, Tahrir 2011’in sivil ruhuna ihanet ettiði ve büyük zarar verdiði söylenebilir.
Yine de belirtelim ki, Mýsýr’daki tabloyu Türkiye ile eþitlemek, örneðin Gezi Parký’nýn barýþçýl eylemcilerini de bir askeri darbenin bindirilmiþ kýtalarý olarak okumak yanlýþ olur.
Türkiye’de, her þeye raðmen, darbelere karþý belirli bir bilinç oluþtu. O nedenle, Birgül Ayman Güler gibi olaðan þüpheliler bir yana, CHP lideri Kemal Kýlýçdaroðlu dahi Mýsýr’daki darbeye karþý çýktý. Çünkü biz, Araplar’a karþý özsel bir üstünlük taþýdýðýmýz yahut “Atatürkümüz” olduðu için filan deðil, ama demokrasi tarihimiz 1950’ye kadar uzandýðý için daha ileri bir siyasi aþamadayýz. Bu farklarý atlamayalým.
Laikler ve Ýslamcýlar
Peki dünya nasýl tepki verdi darbeye?
En doðru tepkiyi galiba Türkiye verdi. Hükümet, darbeyi tel’in edip Mursi’yi desteklemekle doðrusunu yaptý ve yapýyor.
Buna mukabil, dünyanýn büyük kýsmý rezil bir sýnav veriyor.
Batý’ya geleceðim, ama önce darbe destekçisi Suudi Arabistan’ý kýnayalým. Darbeci generalin arkasýnda poz veren “Ýslâmî” figürleri de.
Bu önemli detaylar, Mýsýr’daki denklemin, basit bir Ýslamcý-laik çatýþmasý olmadýðýna iþaret ediyor. Ama yine de dünyada öyle algýlanýyor. Batýlý baþkentlerin ikiyüzlü sessizliði de o yüzden: Laiklere yarayan bir askeri darbeyi, seçilmiþ Ýslamcýlara tercih ediyorlar.
Bu tercihin altýndaki Ýslamofobi’yi izhar eden ibretlik yazýlar okuduk Batý medyasýnda, son bir hafta içinde. Ancak ayný medyada, bu Ýslamofobik zihniyete karþý çýkan, Ýslam dünyasýnda demokrasiyi savunan, Batý yönetimlerini ilkesizlikle suçlayan önemli yazýlar da yayýnlandý.
Bu iki çizgiden ikincisini haklý çýkarmak, biz Müslümanlarýn elinde.
Bugün darbe maðduru olan Müslüman Kardeþler’in yapmasý gereken ise, 28 Þubat maðduru Milli Görüþçülerin 15 yýl önce yaptýðýnýn aynýsý:
Sabretmek, dersler çýkarmak, kendilerini yenilemek ve bir sonraki seçime hazýrlanmak...