Mısır’daki ekonomik tezgâh ve kıssadan hisse...

Her şey bu kadar ‘kör gözüm parmağına olur mu’ demeyin... Yani bırakın Türkiye ve Brezilya’da olan bitenleri... Yalnız Mısır’da göstere göstere gelen darbeye ve hemen arkasından olan bitene bakmanız yeter. Artık kimse kimseden bir şeyi saklayamayacağına göre, bütün kartlar açık oynanıyor... Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır’da darbe yönetimine hemen sekiz milyar doları toparladılar. Şimdi cunta yönetimi ve onun arkasında duran Batı, İhvan’ın yeniden bu şartlarda seçilemeyeceği bir seçim ortamını sağlayacak ve IMF anlaşmasını askıdan indirecek. Böylece cunta 12 milyar doları aşan bir kaynağı kullanma imkânına sahip olacak. Hâlbuki hatırlarsınız değil mi, geçen sene, Mısır’da hem seçim öncesinin hem de seçim sonrasının rutin haberlerinden birisi akaryakıt ve gaz sıkıntısına bağlı kuyruklardı. Mısır’da fosil yakıt ürünlerine ciddi bir sübvansiyon vardır. Devlet, dışarıdan aldığı doğalgaz ve enerjiye yılda yaklaşık on milyar dolar sübvansiyon sağlar. Mursi’nin IMF ile anlaşma yapmaması bu sübvansiyonların kesileceği ihtimalini güçlendirdi. Ve Mısır’da birdenbire elektrik kesintileri, likidgaz dağıtım sorunları, akaryakıt istasyonlarına gelmeyen akaryakıt sorunu başladı. Yani açıkcası ordunun içinde olduğu ekonominin patronları ekonomiyi kilitledi.

Türkiye’nin gördüğü bir film...

Biliyorsunuz, aynı senaryoyu biz, 1978-79’da yaşamıştık. Ecevit hükümetine de aynı muamele yapılmıştı. Sokak çatışmaları ile atbaşı giden, tüpgaz, yağ, benzin sıkıntısı ve kuyruklar tabii karaborsa... Sonra TÜSİAD Ecevit hükümetini devirmek için gazetelere ilan vermişti. Tabii o zaman, ‘yazarlar’ daha yetişmemişti, reklâm sektöründeki metin yazarları bu işin ilk babalarıdır. Sonra bunların ikinci ve üçüncü kuşak versiyonları, biliyorsunuz üçüncü sayfa faşist ‘muhalif-yazar’ oldu başımıza. Yani bizde de, 12 Eylül öncesi, tekelci sermayenin ürettiği bir ‘kıtlık’ ve karaborsa ekonomisi vardı. Şimdi Mısır’daki hikâye biraz daha küresel yalnız...      

Mısır, IMF yoluna değil de kendi yoluna gitmeyi tercih edince, buna bağlı olan militarist ekonomiyi de pek dinlemeyince tezgâh kuruldu. New York Times’dan Ben Hubbard ve David Kirkpatrick, darbe öncesi yapılan bu tezgâhı geçen gün yazdı: Mübarek rejimi artığı olan polisin gereksiz ve olayları yukarı çeken şiddetini,  bazı devlet kurumlarının ve enerji dağıtım şirketlerinin kesinti ve kıtlık olması yönündeki sabotajlarını artık New York Times bile ‘yani, tamam da bu kadar da olmaz hani’ tadında haberleştiriyor.  Tabii birde burada şöyle bir ayrıntı var, şimdi darbecilere para yağdıran Suudi Arabistan ve BAE, daha önce Mısır’a yardım sözünde bulunmuş ama bu söz hiçbir zaman tutulmamıştı.

Türkiye ne yaptı, ne yapamadı... 

Mısır’daki durum bu kadar açıktır... Ama bu kadar açık olduğuna göre bunun bir de kıssadan hissesi olması lazım. Özellikle Türkiye için... Türkiye, bütün bu süreçte ekonomide 1978-79’da Ecevit Hükümeti’nin yaşadıklarını bir daha yaşamamak ve daha sonra Demirel’in itiraf ettiği gibi yetmiş sente muhtaç olmamak için önemli adımlar attı. Ama bu adımlar daha emekleyen bir çocuğun adımları gibi... Örneğin yatırım ortamını tam anlamıyla iyileştiremedik. Bundan dolayı bazı stratejik alanlarda, ne yazık ki, Türkiye, yıllardır rekabetçi çeşitlendirmeye gidemedi. Özelleştirmelerle devletin elinden çıkan ve tekel olan çok önemli işletmeler, her an Mısır’da yukarıda anlattığım durumu bize yaşatacak şekilde, tekelci durumunu korudu. Enerji piyasalarında piyasa dostu çok önemli düzenlemeler yaptık, EPDK’yı işlevlendirdik ama bunun yeterli olduğunu hala söyleyemeyiz. Türkiye’nin bütün akaryakıt çıkışı hala tek bir kuruma bakıyor. Bunun, bu kurumdan bağımsız olarak, bakın altını çizerek söylüyorum, bu bir kaza, doğal felaket de olabilir, Türkiye için çok büyük bir tehdit olduğunu niye kimse düşünmüyor... Bugün Türkiye’nin en az TÜPRAŞ büyüklüğünde hatta ondan teknoloji olarak çok daha iyi ve kapasiteli 3-4 rafineriye ihtiyacı vardır. Bu rafinerilerden bir tanesi yolda... Ama böyle bir rafineriyi kurmak için-buraya konulacak devasa sermayeyi bir kenara koyun- alınacak izinleri ve yatırımcının karşısına çıkacak caydırıcı bürokrasiyi biliyor musuz?

Bürokratik oligarşi...

Evet, bugün Türkiye’ye ikinci- üçüncü TÜPRAŞ’ı kuracağım, buna ihtiyaç var, Türkiye, Hazar’ın ve Ortadoğu’nun enerjisini işleyecek, dağıtacak tek ülke diyerek buraya gelen yatırımcının başına nasıl bir bürokrasi düşer sizce; yanıt bellidir... Peki, bu neden baştan beri böyle tasarlanmış, bu bürokrasi neyi koruyor, Başbakan bile neden bürokratik oligarşiden şikâyet ediyor... Neden var bürokratik oligarşi...  Türkiye, birkaç ailenin elinde kalsın, onların oyun sahasına kimse girmesin diye... Var mı aksini iddia edecek olan, hadi ağababalarının ağzıyla söyleyeyim; ‘aksini iddia edecek varsa, gelsin alnını karışlarım’...

Bakın bu bürokrasiyi, ‘bizden başka sermaye bu ülkede olmasın, bizimle kimse rekabet etmesin, biz istediğimizi alıp, istediğimizi satalım diye devletin ortasına kim diktiyse, o, bugün bu yapıyı çözmeyin yoksa biz bir başka biçimde yeni bir darbe yolu buluruz’ diyor. (Şu 28 Şubat bin yıl sürecek hikâyesi hani)

BDDK piyasayı gözetiyor 

Yine BDDK, 8-9 Temmuz’daki ihalelerde ihale sonrası gelen döviz taleplerini de (neden) görmek istedi ve soruşturma açtı, bu piyasaya aykırı,  diye ayağa kalkanlar da bütün bu sürecin ideolojik yapılanmasının kurbanlarıdır. Arkadaşlar, Smith, Mill falan piyasayı sizin bildiğiniz gibi anlatmadı, sizin bildiğiniz başka bir şey. Türkiye bu cendereden bu sefer çıkacak, buna inanıyorum...