Mýsýr'ýn zor seçimi

Mýsýr ve Suriye’deki geliþmeler Batý’nýn Ortadoðu korkularýný ve politikalarýný çok net bir þekilde ortaya koydu. Batý, geçmiþte Ortadoðu için sýklýkla tekrarladýðý demokrasi iddiasýný terk etmiþ durumda. ABD, Avrupa Birliði ve hatta Rusya Ortadoðu’da demokrasinin bölgeye sadece Ýslami iktidarlar getireceðini, bunun da kendi çýkarlarýna olmayacaðýný düþünüyor.

Batý’nýn düþüncesine göre, demokrasi ile iktidara gelecek olan Ýslami hareketler Suudi Arabistan gibi geleneksel ve dini referans alan diktatörlüklerden ve krallýklardan farklý olarak Batý ve Ýsrail düþmaný. Baþka bir deyiþle, halk desteðini arkasýna alan Ýslami hareketleri kontrol altýnda tutabilmek mümkün deðil.

Bu deðerlendirmenin doðal sonucu ise bölgede demokratik dinamiklerin deðil, krallýk veya diktatörlük de olsa laik ve Batýcý hareketlerin desteklenmesidir. Mýsýr’da askeri darbeye ‘darbe’ denilememesinin ve sivil göstericilerin üzerine ateþ açýlmasýnýn ‘katliam’ olarak deðerlendirilememesinin asýl nedeni de budur. Batý dünyasý Ortadoðu’da doðru olanýn deðil, çýkarlarýnýn peþindedir. Suriye’de iç savaþý derinleþtiren de bu bakýþ açýsýdýr.

Bu þartlar altýnda Mýsýr’da darbeciler ve dýþ destekçileri çok sayýda ölümü, hatta iç savaþý göze almýþ durumdadýrlar. Aslýna bakarsanýz Sisi ve diðerleri bu niyetlerini saklamadýlar da. Tam aksine rakip gruplarý Müslüman Kardeþler’e karþý ayaklanmaya bile çaðýrdýlar. Adeviyye Meydaný’nda insanlarýn üzerine ateþ açýlýrken Tahrir Meydaný’nda diðer gruplarýn coþku ile eðlenmesi Mýsýr’ýn nasýl bir bölünmenin eþiðinde olduðunu açýkça göstermektedir.

Bu noktada Müslüman Kardeþler zor bir seçimle karþý karþýyadýr. Ya iç savaþý ve kanlý olaylarý göze alarak sokak gösterilerine devam edeceklerdir ya da tutuklamalara ve baskýlara göðüs gererek geri çekilip, gelecekte yeniden iktidar olmaya çalýþacaklardýr.

27 Mayýs’tan ve 12 Eylül’den sonra Türk halký ikinci seçeneði tercih etmiþtir. Menderes ve arkadaþlarýnýn idam edilmesini tasvip etmemesine raðmen, Türk halkýnýn sokaklara dökülmemesinin nedeni korkaklýðý deðildir. Saðduyulu insanlar “önce ben” veya “önce iktidar” dememiþlerdir ve gözü dönmüþ darbecilerin yurt dýþýndaki iþbirlikçileri ile ülkeyi mahvetmeyi bile göze aldýklarýný görmüþlerdir. Nitekim 27 Mayýs Darbesi’nin hemen akabinde insanlar yeniden örgütlenmiþ ve Menderes çizgisi Adalet Partisi olarak siyaset sahnesine geri dönmüþtür. Adalet Partisi kapatýlýrken ise sahneye Anavatan Partisi ve diðerleri çýkmýþtýr.

Müslüman Kardeþler kendisini yok ettirmeden geri çekilmesini ve geleceðe dönük planlar yapmasýný bilmelidir. Mýsýr’ýn baþkentinde, sanki Ýsviçre’deymiþ gibi siyaset yapmak mümkün deðildir. Hem ülkeyi hem de halkýn iradesini korumak için Mýsýrlýlar da bir geri, iki ileri adým atabilmeyi öðrenmek zorundadýrlar. Türkiye tecrübesinde bu konuda önemli dersler bulunmaktadýr.

Týpký Beþar Esad ve Saddam Hüseyin gibi Mýsýr’daki darbeciler de “önce ülkem” demeyeceklerdir, “önce iktidarým” diyeceklerdir ve iktidarlarýný koruyabilmek için oluk oluk kan akmasýný göze alabileceklerdir.

Bu durum insana Hz. Süleyman ile bir çocuðun annesi olduðunu iddia eden iki kadýn arasýndaki hikâyeyi hatýrlatýyor. Bilinen bir hikâyedir, Hz. Süleyman, “Bana hemen bir býçak getirin. Bu çocuðu ikiye böleceðim ve bu þekilde kadýnlar arasýnda paylaþtýracaðým” dediði zaman çocuðun gerçek annesi “Ben iddiamdan vazgeçiyorum. Çocuða zarar gelmesin. Yeter ki yavrum yaþasýn” demiþtir. Kýssadan hisse, çocuðun, yani ülkenin gerçek sahibi olanlarýn iç savaþý, kaosu ve kanlý çatýþmalarý göze alabilmesi zordur.