Aralarýna karakedi girmemesi gereken iki ülke varsa onlar Türkiye ile Mýsýr’dýr, ama en fazla diplomatik sorunu da Mýsýr’la yaþýyoruz. Mýsýrlýlar ya büyükelçilerimizi gönderiyorlar, ya da kendi büyükelçilerini çekme tehdidinde bulunuyorlar...
Bir deðil, iki deðil... Kahire büyükelçimiz Hüseyin Avni Botsalý’nýn geri gönderilmesine yol açan olayla birlikte üçüncü kriz bu...
Ýkincisi 1950’lerin ilk yarýsýnda yaþandýðý ve daha önce baþka yerlerde fazlaca yazýldýðý için biliniyor; Cumhuriyet’in ilk döneminde olan ilki 1999 yýlýna kadar pek yazýlmamýþtý.
Önce DP iktidarýnýn baþlangýcýna ait ikinci olaydan baþlayayým:
Dönemin Türkiye Büyükelçisi Fuat Togay’ýn eþi Mýsýr’ýn öndegelen ailelerinden birine mensup... Ýhtilâlden sonra yapýlan ‘toprak reformu’ ile Emine Togay’ýn babadan miras arazilerine de el konuluyor... Büyükelçi öfkesini gizleyemeyenlerden... Sefarete çaðýrdýðý ihtilâlci subaylara patronlarýný zemmettiði yetmezmiþ gibi, bir akþam operada yabancý misyon temsilcilerinin yanýna gelen ihtilâlin güçlü ismi Nasýr’a el-kol hareketleri yapýyor, aðzýna geleni söylüyor...
Hemen ertesi sabah, bizim Büyükelçiliðin askeri ataþesine, Mýsýr Genelkurmayý’ndan ulaþýp þu bilgiyi veriyorlar: “Sayýn Togay ve eþi âni bir iþleri çýktýðý için ilk uçakla yurtdýþýna gitti; baleden dönmediler diye endiþe etmeyin...”
Ankara 1954 yýlýnda meydana gelen bu olayýn üzerinde fazla durmamýþ, diplomatik soruna dönüþtürmeden Togay’ýn yerine Kahire’ye yeni bir büyükelçi atamýþ...
Atatürk döneminde geçen ve Ýngiltere’nin adýnýn da karýþtýðý az bilinen ilk olayýn merkezinde Mýsýr’ýn o zamanki büyükelçisi Abdülmâlik Hamza Bek ve baþýndaki ‘fesi’ yer alýyor...
Onu eski bir yazýmdan aktarayým:
Hamza BekTürkiye Cumhuriyeti'nin kuruluþ bayramý olan 29 Ekim (1932) günü milli kýyafetiyle Ankara Palas'a gidiyor. Mýsýr'ýn 'milli kýyafeti' ne olabilir? Türkler'den kalma 'fes' tabii ki... Mýsýrlýlarýn 'tarbuþ' dediði fesiyle davete gelen büyükelçi, 'þapka devrimi' günleri Ankara'sýndaki bayram kutlamasýnda dikkat çekiyor...
Ýngiliz 'Daily Herald' gazetesi muhabirinin kasým ayý ortalarýnda yazdýðý habere göre Atatürk davete gelen Hamza Bek'e tarbuþunu 'zorla' çýkartýyor...
Mýsýr'da kýzýlca kýyamet kopuyor. Gazeteleri günler ve günler boyu Mýsýr'ý Ankara'da temsil eden birine yapýlanýn 'hakaret' olduðunu yazýyor ve buna en þiddetli cevabýn verilmesini istiyor. En yumuþak baþlýk "Hamza Bek geri çaðrýlsýn" oluyor. 17 Kasým'da (1932) el-Ahram gazetesinin baþlattýðý yaylým ateþe baþta 'Vefd' olmak üzere diðer gazeteler de katýlýyor.
1932'nin kasým ve aralýk aylarýnda Mýsýr basýnýnda çýkan ve tarihin derinliklerinde kalmýþlardan baþlayýp hiç olmamýþlara dek bir dizi anlaþmazlýðýn gündeme getirildiði türden aleyhte yayýn kadar yoðun bir haber bombardýmaný iki ülke arasýnda yaþanmamýþtýr.
Sonunda çareyi yine Ankara buluyor: Haberi günler sonra ilk veren gazeteden hareketle, bunun yabancýlarýn arayý bozma gayreti olduðuna dair yayýnlar baþlýyor Türk basýnýnda.
Millet gazetesi, "Ankara'da en sevilen diplomat, Hamza Bek'tir" diye yazýyor.
Cumhuriyet'te Yunus Nadi, olayýn bir yanlýþ anlamadan kaynaklandýðýný, kimsenin Mýsýr büyükelçisinden tarbuþunu çýkarmasýný talep etmediðini, Atatürk'ün yemek sonrasý balo salonuna geçildiðinde, daha rahat bir atmosfer oluþsun diye, herkesi resmi kýyafetlerindeki fazlalýklardan kurtarmaya davet ettiðini belirtiyor...
Yýllar sonra (2003) el-Ahram'dan Labib Rizk'ýn makalesinden öðreniyoruz ki, olayýn daha da büyümesini önleyen, ‘yarý-resmi’ unvanlý el-Ahram'da 18 Aralýk 1932'de çýkan "Büyükelçinin tarbuþu – Mýsýr-Türkiye iliþkileri ve Ýngiliz gazetelerini nasýl okumalý" baþlýklý yazýymýþ...
Sonuç: Türkiye dolaylý özür dilemiþ oluyor, Hamza Bek de geri çaðrýlmýyor...
Mýsýr’la Türkiye aralarý her zaman iyi olmasý gereken iki ülke; “Ýhtilâflar ve krizler geçici, dostluklar ise bâkidir” diyor Dýþiþleri bakaný Ahmet Davutoðlu...
Keþke bu son ihtilâf da ipler kopma noktasýna varmadan çözülebilseydi.