Misyon değil görev değişimi

AK Partili olmasa bile AK Parti’nin geleceğiyle kendi geleceğini ilişkilendiren insanların hep merak ettiği bir konu vardı. Acaba AK Parti ve Erdoğan 12 yıllık büyük başarıdan ve üst üste gelen siyasi zaferlerden sonra ne olacak ve nasıl bir süreç yaşayacaktı. Erdoğan’ın geleceği, partinin geleceği, hükümetin geleceği, Türkiye’nin geleceği... 

AK Parti gibi güçlü ve karizmatik liderin başını çektiği büyük siyasi partilerde lider değişimi çok kolay bir iş değildir. Hele o genel başkan aynı zamanda başbakan olacaksa parti içi beklentileri yönetmek daha da zordur. 13 yıl tüm seçim başarılarının mimarı olarak gösterilen bir ismin ayrılmasının partinin performansını nasıl etkileyeceği de küçümsenmeyecek bir konudur.

Bu tür sorular, kaygılar, meraklar arasında Tayyip Erdoğan tereyağından kıl çeker gibi bir süreç yürüttü ve büyük bir başarıyla partisindeki dönüşümü gerçekleştirdi. Zaten, partisindeki değişimi sağlıklı bir şekilde başaramayanlar ülkedeki değişimi hiç başaramazlar...

Kırıp dökmeden, kimseyi küstürmeden, dengeleri bozmadan, hassasiyetleri yitirmeden, ilkeleri esnetmeden değişim gerçekleştirmek hiç kolay değildir. Erdoğan zor görüleni yine başarmıştır...

Geldiği makamlar, Erdoğan’ı ne çarptı, ne değiştirdi, ne de esir aldı. Her türlü görevi dava bilinciyle yerine getiren Erdoğan makamını başkasına bırakmaktan da yüksünmedi.

Gerçekten de makam-mevki, insanoğlu için büyük bir imtihandır. İnsanoğlu bir makama oturduğunda ayrı imtihana tabi tutuluyor, o makamdan ayrıldığında ayrı imtihana tabi tutuluyor. Dünyevi makamlar sörf dalgası gibi insanı içine veya altına alıp yutabiliyor veya insan o dalganın üzerine çıkıp yükselebiliyor. Makam sevdası insan fıtratında var ve hayra da vesile olabiliyor, imtihanı kaybetmeye de sebep olabiliyor. Varoluş gayesine göre hayatını düzenleyen, kendisine ulvi amaçlar belirleyen insanlar karşılaştıkları her vesileyi hayra tebdil etmeye gayret ederler. Makam onları küçültmez daha da büyütür. Dünyevi ihtiraslarına yenik düşenler için ise makamlar tahripkâr etkiler yaparlar.

Başbakan Erdoğan’ın geldiği her makamı layıkıyla değerlendirdiğini, üzerine yüklenen her sorumluluğu hakkıyla taşıdığını, verilen her görevi en güzel şekilde başardığını, makamlardan güç almak yerine makamlara anlam kazandırdığını çok iyi biliyoruz.

AK Parti’nin kurucu genel başkanı ve lideri olan Erdoğan’ın 13 yılın ardından bu görevi izzet ve onurla, herhangi bir kıskançlığa ve kaprise yer olmadan, gönül rahatlığıyla başka bir yol arkadaşına devrediyor olması takdire şayan bir durumdur. Güzel başlayan bir parti başkanlığı güzel bir şekilde sonuçlanmıştır. Erdoğan 12 yıllık başbakanlığı bırakırken daha yüksek bir göreve daha büyük bir muhabbet ve teveccühle ulaşmıştır. Temennimiz bu sürecin de güzel bir şekilde devam etmesidir.

Erdoğan, nasıl düşük profil algılanacak bir isim yerine Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı adayı gösterdiyse, Genel Başkanlık için Davutoğlu’nu teklif ederek güçlü bir ismi öne çıkarmış oldu.

Babalar evlatlarını kıskanmaz aksine başarılarıyla gurur duyarlarmış. Partinin kurucu genel başkanı ve siyasi hareketin lideri Erdoğan da önemli makamlara gelmesini sağladığı arkadaşlarıyla sadece gurur duymuştur.

Ahmet Davutoğlu ismi şaşkınlık değil heyecan, korku değil umut uyandırmıştır.

Davutoğlu, AK Parti felsefesinin ve ideolojisinin ana omurgasını simgeleyen bir isimdir. Değer eksenli olan muhafazakarlığın kültürel ve zihinsel kodlarına uygun olan Davutoğlu, güçlü bir dava ve mücadele azmine de sahiptir. Davutoğlu, kendisini dinlettirir, samimidir, hitabet sorunu yoktur, boş konuşmaz, mega anlatılardan kalkarak günlük siyasetin diline ulaşabilen bir siyasetçidir. Anlam dünyası, duygu dünyası ve inanç dünyası arasındaki güçlü bağı yakalayabilen Davutoğlu bir derdi, davası, aşkı olan insandır.

Bu süreçte en önemli husus, Cumhurbaşkanı-Başbakan uyumudur. Erdoğan-Davutoğlu ikilisi yeni Türkiye’nin inşasında kilit rol oynayacak ve ülkeyi şaha kaldıracaktır.