MÝT krizi, Ýsrail’den özür ve Türkiye

Yazý için bilgisayarýn baþýna geçtiðimde ajanslara düþen ilk haber ‘MÝT Müsteþarý Hakan Fidan ve diðer teþkilat mensuplarý hakkýndaki soruþturmanýn takipsizlikle sonuçlandýðý’ oldu. Tarihe ‘7 Þubat krizi’ olarak geçen sürecin, en azýndan þimdilik noktalandýðýný söylemek mümkün.

Ardýndan Ýsrail’in Türkiye’den resmen özür dilediði haberi gündemin ortasýna bomba gibi düþtü. Ýki haberi yan yana okumak hayli ilginç olabilirdi; ancak gündem çok daha farklý.

Türkiye’nin gerek kendi içinde, gerekse bölgesel anlamda barýþa katký saðlayacak cesur adýmlarý, belli çevrelerin çýkardýðý gürültü patýrtýyý dikkate almazsak, beklenenden çok daha hýzlý ilerliyor. Elbette bazý hassas noktalarda herkesi rahatsýz edebilecek unsurlar var. Ancak eðer çözüm odaklý bakmayý baþarabilirsek, tüm bunlarý gelip geçici görmek ve geleceðin Türkiyesi’ni anlamak mümkün olabilir.

Yaklaþýk beþ-altý ay önce, Türkiye’de pek çok kesimde barýþla ilgili umutlar azalmýþ, bu tür ortamlarý fýrsat bilen kadrolu ve gönüllü þahinler bir anda sahneye çýkmýþtý. Bugünlerde ortalýðý ‘ihanet’ ve ‘bölücülük’ suçlamalarýyla çýnlatanlar, ortaya çýkan gerginlikten hayli memnunlardý.

Ýzninizle, o günlerde yazdýklarýmdan bir alýntý yapmak istiyorum:

‘Sert çatýþmalarýn yaþandýðý, uzlaþma ya da müzakerenin adýnýn bile anýlmadýðý dönemler, bazen kimsenin beklemediði bir zeminin hazýrlayýcýsý olabilir.

Sözü dolaþtýrmadan söylersek; bugün var olan çatýþma ortamý, bir sonraki dönem gerçekleþecek olan ‘uzlaþma’nýn zorunlu virajý olabilir. O nedenle, sertlik rüzgarýnýn etkisine kapýlýp daha ‘þahin’ olmaya çalýþanlar da, artýk barýþ gelmez diye umudunu kesenler de biraz acele ediyorlar. Ne Türkiye’nin ‘devlet aklý’ tümüyle sertliðe/çatýþmaya dayalý bir kurguyla hareket ediyor. Ne de barýþý ve uzlaþmayý tümüyle rafa kaldýrmýþ durumda. ’ (Star, 5 Kasým 2012)

Öyle de oldu. Türkiye ‘Kuvvetten akýl doðmaz, ama akýldan kuvvet doðar’ sözünü haklý çýkaran bir sürece imza atýyor þu anda.

Þu anda ortaya çýkan tabloda belli çevrelerin tepkisini anlamak mümkün. Hatta kontrollü olduðu sürece, çözüme giden yolu daha saðlýklý hale de getirebilir.

Peki düne kadar barýþtan söz eden, hatta yakýn bir tarihe kadar hükümeti ve Baþbakan Tayyip Erdoðan’ý ‘Ankara’nýn rengini almak’la ve þahinlikle suçlayanlar, neden þimdi olup biteni karalamak adýna akla hayale gelmeyen yorumlarda bulunuyor.

Anlamak zor doðrusu.

***

Belli bir güç ya da odak, kesinlikle Türkiye’nin bölgesel yükseliþini engellemek adýna Oslo sürecinde barýþa giden yolu mayýnlamýþ, bunca yýlýn birikimini ve bunun taþýyýcý olan siyasi aklý hýrpalamýþtý. Türkiye hýzla toparlandý, bir yandan terörle kararlý bir mücadele yürüttü, diðer yandan bir büyük devlete yakýþýr biçimde müzakere kapýsýný açýk tuttu.

Peki sonuç diyorsanýz, yazýnýn giriþindeki haberleri bir kez daha okumanýzý öneriyorum. Türkiye’nin en hassas noktalarýna yönelik bir operasyonun bitiþi ilan edilirken, Ýsrail’den Mavi Marmara katliamýyla ilgili özür geliyor. Bu tarihi bir andýr ve doðru okunduðu takdirde yakýn geçmiþin bazý karanlýk noktalarýný aydýnlatacak kadar önemlidir.

Yetmez ama evet diyenler olacaktýr, farklý deðerlendirmeler çýkacaktýr. Ancak neresinden bakarsanýz bakýn Ýsrail’den gelen özür, Türkiye’nin küresel ölçekteki yükseliþinin tescilidir. Nitekim Türkiye’nin bu konudaki ýsrarlý ve kararlý tavrýný ‘anlamsýz bir inatlaþma’ olarak görenler, Ýsrail’den böyle bir tavýr beklemek boþuna diyenler, þimdi ne diyeceklerini bilmez bir halde tarihe doðru yol alýyorlar.