MİT TIR sır

Devletleşmiş terör örgütlerinin, terör örgütü haline gelmiş devletlerin eliyle yürüyen savaş bir süredir küresel ve bölgesel devletlerin dahliyle sürüyor. Böyle bir zamanda, böyle bir coğrafyada olup biten hiçbir şey sıfır noktasında değerlendirilemez. Hele de farklı kılıklarla da olsa hep aynı hedefe yönelmiş ise.

MİT TIR’larına yönelik operasyonlar da böyledir. Çünkü bir ülkenin istihbarat örgütüne ancak bir başka ülkenin istihbarat örgütü operasyon yapabilir.

İşin hukuki boyutu yargı süreci tamamlandığında ortaya çıkacak ama yaşananı görmek için mahkeme kararını beklemeye gerek yok. MİT TIR’larına yönelik operasyonun yapılma, yayılma ve kullanılma trafiği de bize bir şey demekte çünkü. Tıpkı evvelinde olanlar gibi...

Kronolojik gidersek; Genelkurmay’a bağlı olan elektronik dinleme sistemi GES 2011’in sonunda MİT’e devredildi.

Paralel yapının MİT’i ele geçirme çabaları gibi, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik 7 Şubat 2012 operasyonu da başarısız oldu.

Suriye’de işin rengi değişmeye başlamıştı ki Türkiye, 2013’te çözüm sürecini tamamen yerli bir mekanizmayla başlattı. Devlet toplum ve Kürtler bir noktada buluştu.

İşte bundan sebep; önce muhalif kitleler yaratılan suni bir gerçekliğin peşinden Gezi’ye döküldü. Coğrafyada eş zamanlı başka kitleler de vardı. Ukrayna’da ülkede bölündü. Mısır’da askeri darbe oldu. Suriye’de iç savaş çıktı. Türkiye ise sağlam çıktı.

2013 bitmeden 17-25 Aralık’ta yolsuzluk ambalajlı bir darbe girişimi daha oldu. Siyasetin itimat telkini, toplumun senaryoyu görmesi sayesinde bu saldırılar da atlatıldı, önce 30 Mart’ta sonra 10 Ağustos’ta.

Bölgede dengeler değişmiş ama Türkiye’de yıkılmak istenen siyasi aktörler hala ayaktaydı. Haliyle saldırı sürdü. Mademki Erdoğan, kendi halkına ağır silahlarla saldıran, çocukları kimyasal silahlarla öldüren, muhalifleri işkencelerle öldüren Esed’e “diktatör” diyordu, buradan vurulacaktı. Adı El Kaide ile DAEŞ ile aynı hizaya yazılacaktı.

İşte bu esnada bu gayeyle durduruldu MİT TIR’ları.

1 Ocak 2014’te Hatay Kırıkhan’da 19 Ocak’ta Adana’da devlet hiyerarşisini bozup cemaat hiyerarşisine göre davranan, kendilerine verilen yetkileri devlete karşı kullanan bir örgütün elemanlarınca durduruldu MİT görevlileri.

TIR’larda görev alan kişilerin aylar öncesinden teknik takibe alındığı,

Ankara’dan yola çıkan TIR’ların başka bir yerde değil özellikle bu operasyon için görevlendirilmiş savcıların görev alanında durdurulduğu;

Özel yetkili savcılar müdahale edebilsin diye ihbarın “bomba ihbarı” olarak yapıldığı;

Yasalara aykırı olmasına rağmen operasyon yapan savcının Adana Valisi’nden izin almadığı, bilgi vermediği;

İhbarda herhangi bir örgüt ismi olmadığı halde tutanaklara sonradan “el kaide” yazıldığı;

Savcının MİT’e ait bir aracı ancak Başbakan’ın izni ile durdurabileceğini ve aracın MİT’e ait olduğunu öğrendiği anda yetki sınırına geldiğini bilmesine rağmen hukuksuz işlem yaptığı;

MİT görevlilerine ancak düşmana reva görülebilecek bir muamelede bulunduğu, yere yatırılan MİT görevlilerinin başlarına ayakla basıldığı; silah doğrultulduğu;

Bilgilendirmek için valiyi aramayan savcının medyayı (Cihan haber ajansı) çağırdığı, operasyona medya mevcutlu olarak gittiği;

12:00’de yapılan operasyonun haberi henüz hiçbir şey net değilken 12:34’te geçildiği;

Daha iyi fotoğraf çekilsin diye araçların başka bir alana çekilmesinin teklif edildiği;

Ocak 2014’te MİT TIR’larını durduran savcının, 11 Mayıs 2013 Reyhanlı saldırısı öncesinde MİT’in 13 kez uyarmasına, şüpheli araçların plakalarını vermesine, tedbir amacıyla gözaltı istemesine rağmen görevini yapmayan, 52 kişi öldükten sonra ise tüm çağrılara rağmen olay yeri incelemeye gitmeyen savcı olduğu;

Operasyonun uluslararası yankısı düşünülerek yapıldığı... hatırlandığında siz ne düşünürsünüz?