Mithat Paşa ve Yıldız Mahkemesi

Cumhuriyet’in ilk kuşak aydınları Mithat Paşa’yı yere göğe sığdıramaz, Abdülhamid Han’ın onu “suçsuz yere Taif’e sürdürüp boğdurduğunu” söyler. (Falih Rıfkı)

 

Doğru mudur bu?

Değildir. Çünkü Mithat Paşa, Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesini tezgahlayan Hüseyin Avni Paşa’nın ilk günden beri yandaşı, destekçisi hatta yol göstericisidir. Yıldız Mahkemesi’nde yargılanmış, Taif’e sürülmüştür. Şair Senih, Yıldız Mahkemesi nedeniyle Abdülhamid Han’a yazdığı bir şiir/mektupta Mithat Paşa’dan “ar ve haya duygusundan mahrum fesatçı” diye söz eder. Sultan Hamid’i ise “şanlı ve keremli amcanın öcünü aldın” diye kutlar. (Yılmaz Öztuna)

Mithat Paşa’yı yakından tanıyan, onunla yıllarca çalışmış kişiler, pek de iyi konuşmazlar Mithat Paşa için. Örneğin İkinci Abdülhamid, “Mithat Paşa ne yaptığını bilmezdi ve yaptığı işin zamanlamasını takdir edemezdi” der. Büyük devlet adamı Sadrazam Ali Paşa, “okur yazar bir devlet adamıdır ancak bir işin nereye doğru gideceğini kestiremez” demektedir Mithat Paşa’yla ilgili.

Kazasker ve tarihçi Lütfü Efendi’nin görüşü:

“Mithat Paşa gözünü budaktan sakınmazdı. Cesurdu. Rüşvet alıp vermekten çekinmezdi. Eğlenceye düşkündü, çok büyük servet edinmişti.”

Peki Mithat Paşa’nın kendisiyle ilgili düşüncesi neydi?

“İhtimaldr ki, siyasi hayatımda ben birçok hatalar etmiş olayım ve şüphesiz etmişimdir de...”

 

Osmanlı tarihinde tam dokuz kez sadrazam olarak bir tür rekor kıran Küçük Said Paşa’ysa şöyle anlatıyor Mithat Paşa’yı:

“Mithat Paşa’nın siyasi ehliyeti yoktu. Üstelik kişilik olarak da zaafları vardı. Babası Eşref Efendi, Bağdat Valiliğine giderken uğurlamak için, oğlunun konağına gitmiş ve dostlarından birini önermişti, Bağdat’ta birlikte çalışabileceği.  Mithat Paşa kalabalığın ortasında babasına: ‘Eşşek herif! Sen benim işime burnunu sokma!’ diye bağırmış herkes donup kalmıştı. Bu olayın birçok tanığı vardır... Zaten insanları çok iyi tanıyan Ali Paşa, ‘Mithat Paşa Sadrazamlık koltuğuna oturursa devlet harap olur’ demişti. Zira Mithat Paşa’yı Şuray-ı Devlet Reisi olarak kabinesine aldığında, büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Mithat Paşa hem mağrur hem de gafildi. Bu iki nedenden ötürü felakete uğradı...”

 

Abdülhamid Han Yıldız Mahkemesi’nde, Abdülaziz Han’ın öldürülmesi nedeniyle dava açmıştı. Yani açılan bir cinayet davasıydı. Yılmaz Öztuna haklı olarak, davanın aynı zamanda Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesini de kapsaması gerektiğini söyler. Çünkü bütün felaketler tahttan indirilmeyle başlamıştı. Suçun en büyüğü buydu. Cinayet, tahttan indirilmenin sonucuydu. Osmanlı Devletine karşı işlenmiş en önemli suçlardan birinin hesabı sorulmadı mahkemede. Belki de darbenin başı Hüseyin Avni Paşa, Çerkes Hasan Bey tarafından öldürüldüğü için “darbe” üzerinde durulmadı, sultanın öldürülmesine odaklanıldı. Eğer darbeciler yargılansaydı, belki 1908 darbesini yapanlar o kadar rahat olamazdı.

Darbecileri mutlaka ama mutlaka yargılamak gerekir. Eğer 27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı yapanlar yargılansaydı, 12 Eylül darbesi yaşanmayabilirdi; 28 Şubat’çılar o kadar rahat hareket edemezdi. Bugün doksan yaşında olmalarına rağmen 12 Eylül’ün hayatta kalan iki paşası yargılanıyor, tıpkı 28 Şubat’çılar gibi. Yapılması gereken de budur zaten!