Çanakkale’de çok sevdiðim dostlarým var, geçen yaz dostlarýmý ziyaret ettim.
Birlikte çok hoþ vakit geçirdik. Araya hiçbir þey girmesin istiyordum, hele politik tartýþma programlarý hiç!
Ama bu kararlýðýmý çok geçmedi çiðnemek zorunda kaldým. Kürt sorunu malum gündemden hiç düþmez. Þirin Payzýn o günlerde CNN için bir programa davet ettiði zaman, doðrusu biraz naz yaptým. Sonra kýramadým Þirin Haným’ý ve Çanakkale’den programa katýldým. Eski MÝT bürokratý Cevat Öneþ de vardý programda.
Çok þey anlatan örnek
Bugünlerde olduðu gibi, Kürt sorununda deðiþen nedir sorusu o programda da gündeme geldi. Cümlelerim tam olarak böyle olmayabilir, ama özetle þöyle söylediðimi hatýrlýyorum:
“Cevat Bey, Diyarbakýr’da görev yapmýþ bir istihbarat bürokratý, eski bir MÝT mensubudur. Onun görev yaptýðý dönemlerde ben genç biri olarak Kürt siyasetinin içindeydim. Kürtler’in temel haklarýný savunuyor, deyim yerindeyse ‘Kürtçülük’ yapýyordum. Muhtemelen Cevat Bey de beni ve benim gibi olan insanlarý rapor edip, hakkýmýzda bilgi topluyordu. Þimdi kýrk küsur yýl sonra Cevat Bey’le beraber ayný programda Kürt sorununu tartýþýyoruz.
Cevat Bey’le sorunun çözümü konusunda hemen hemen ayný fikirlere ve benzer düþüncelere sahibiz. Deðiþimin vardýðý boyutlarý anlamada bu örnek bence çok þey anlatýyor.”
Bir gün eðer ‘MÝT’in Kürt tarihi yazýlýrsa, benim kuþaðýmdan gelenlerle önceki kuþaklardan gelen Kürt aydýnlarýnýn hayat hikayeleri, yurttaþý olduklarý devletin zulmüne karþý verdikleri mücadeleler, sanýrým bu tarihin en renkli, en öðretici kýsýmlarýný oluþturacaktýr.
Kimsenin takipten kurtulamadýðý ve MÝT’in nefesini ensesinde hissettiði yýllarda, MÝT ve Kürt aydýnlarý arasýnda yaþanan hikayelerin hangi birini anlatalým ki?
‘Oðlunun kitabýný kapatýrýz!’
Ýyisi mi Celal Güzelses’ten baþlayalým, sonra yerimiz kalýrsa baþka aydýnlarýn yaþadýklarýna bir bakalým. Musa Anter’in kuþaðýndan, onun gibi cumhuriyetin ilk kuruluþ yýllarýna tanýk olmuþ, þimdi Ankara’da yaþayan deðerli Kürt aydýnlarýndan Canip Yýldýrým anlatýyor:
“Dicle gecesi, ya da Diyarbakýr gecesi olurdu, bütün bu gecelere Celal Bey gelirdi. Muhasebede memurdu, fakat ütopyasý olan ideali olan bir Kürt’tü. Onun gibi daha birçok Kürt memur vardý. Hiç kimseyi almazlardý aralarýna. Korkudan kimseye açýlamýyorlar, demaske olmayalým, deþifre olmayalým diye. Biz üniversiteli ve okumuþ gençler kendisine çok hürmet ediyorduk. Milliyetçi ve yurtsever olduðu için. Mustafa Kemal ona bu ismi vermiþtir: Þark Bülbülü Celal Güzelses. Sesine bayýlýr çok dinlerdi. (Hevsel Bahçesinde Bir Dut Aðacý-Orhan Miroðlu, Everest yayýnlarý)
Ýþte Atatürk’ün Þark Bülbülü diye isim taktýðý Celal Güzel bir gün Kürtçe plak yapmak istiyor.
Bu amaçla Suriye’ye geçecek, plak yapýp dönecek. MÝT, bunu duyunca, haber gönderiyorlar Celal Güzelses’e ‘Sakýn böyle bir þeye kalkýþma’ diye. ‘Suriye’ye gittiðini duyarsak, bir daha Türkiye’ye sað dönemezsin, kitabýný kapatýrýz!’
Kitabýný kapatmak! Yani infaz etmek, yani ortadan kaldýrmak!
Kürt þehirlerinde, oðullarý ‘Kürtçü’ faaliyetler içinde olduklarý bilinen hali vakti iyi Kürt ailelere haber yollanýrdý, ‘oðlunuza sahip çýkýn, vazgeçsin bu iþlerden, yoksa kitabýný kapatýrýz!”
Aradan yýllar geçiyor ama devletin Kürt aydýnlarýna bakýþý deðiþmiyordu. Sayýlarý bir elin parmak sayýsýný geçmiyor zaten, peþlerine hafiyeleri takýyor devlet ve her kim izleniyor, takip ediliyorsa, halk nezdindeki itibarý da kýrýlýyor, yanýna kimseler yaklaþmaz oluyor.
‘Kürt’ten yana olmak deli iþi!’
Canip Yýldýrým anlatýyor yine:
“Musa Anter hakkýnda davalar açýlýyor, kimse davasýný tutmuyor. Ben alýyorum davasýný, avukatý olarak savunuyorum. Kalkýyoruz ikimiz birlikte Nusaybin’e gidiyoruz. Nusaybin’e gidinceye kadar belki on sefer yollarda durduruluyor, aranýyoruz. Amaç bizi demoralize etmek. Musa sýfýrý tüketmiþ, o varlýklý Musa artýk yok. Musa zar zor geçiniyor ve ben bu koþullarda Musa’ya inanmýþým. Kalkýyoruz Nusaybin’e gidiyoruz, doðru dürüst kalacak yer bile yok. Bizi görenler, Musa’nýn akrabalarý, Musa ile beraber yürüdüðümüz kaldýrýmlardan geliyorlarsa, o kaldýrýmý deðiþtiriyorlardý. Onun zararlý bir insan olduðunu herkese empoze etmiþler. Çünkü saðda solda Kürtlerden bahsediyor, çünkü devamlý takip ediliyor. Nusaybin Kürt þehri. Suriye’ye sýnýr, Kamýþlý’ya komþu. Bir gün gitmiþiz, babamýn ricasýyla gümrük muhafaza memuru olmuþ Çermikli bir memur var. Yanýna gittik. Musa’yý tanýmýyor. Bizi aldý götürdü, izzet ikram yemek yedirdi. Ertesi gün tesadüfen karþýlaþtýk yüzünü çevirdi. Bir þey anlamadýk. Neyse gittik kahvede oturuyoruz. Musa bir yere mi gitti o orada ne, adam yanýma geldi. ‘Abi’ dedi bu çok tehlikeli bir adam, siz benim yanýma geldikten sonra beni çaðýrdýlar. Elim ayaðým titremeye baþladý, bana sizin hakkýnýzda öyle sorular sordular ki þaþýrdým kaldým. Dediler ki sen bu adamlarý neden yemeðe götürüyorsun? Sen Musa Anter’in kim olduðunu biliyor musun? ‘Bunlarý yaþayamadan anlayamaz kimse. Bu koþullarda Kürt halkýndan yana olmak ancak delilerin iþidir.” (Ayný Eser)
Haber yolunda þüpheli kaza
Bu delilerden biri Musa Anter, 1992 yýlýnda Diyarbakýr’da öldürülünceye kadar 50 yýl takip edildi. Hiçbir ‘faaliyetinin’ olmadýðý zamanlarda bile, MÝT’in tuttuðu raporlarda þöyle deniyordu:
“Musa Anter’in bu aralar faaliyeti yok, ama onu gören herkesin aklýna Kürtçülük geliyor!”
Kürt halkýndan yana olan Musa Anter gibi ‘deliler’ deðil sadece, mesleðini yapan insanlar da o yýllarda MÝT’in hýþmýna uðruyordu.
Aziz Korkmaz Hürriyet’in Güneydoðu Bölge temsilcisiydi. 1975’te, bölgenin en kalabalýk aþiretlerinden Jirkileri ziyaret eden bir savcý, onu misafir eden aþiret liderini, aþiret sofrasýnda tokatlayýp hakaret edince olanlar olur. Çýkan çatýþmada, yedi asker ve aþiret lideri Ahmet Adýyaman hayatýný kaybeder. Olaydan sonra Hakkari’ye giden Aziz Korkmaz daðlara kaçan Jirkilerle röportajlar yapar, fotoðraflar çeker. Aziz Korkmaz’ýn hazýrladýðý haberi Hürriyet manþetten verir. Söylendiðine göre, birkaç gün sonra, Aziz Korkmaz, bu defa, MÝT’in isteði üzerine ve muhtemelen MÝT mensuplarýyla beraber Jirkileri daðdan inmeye ikna etmek için ikinci kez gider bölgeye, MÝT ve Jirkiler arasýndaki görüþmelere bir gazeteci olarak tanýklýk eder, görüþmeler bitince gruptan ayrýlýr. Bir an önce Diyarbakýr’a geçip, haberini gazetesine göndermek ister. Ama Diyarbakýr’a varamadan Silvan yolunda kaza yaptýðý duyulur. Korkmaz sadece mesleðini yaparken, hem de meslektaþlarýný kýskandýracak kadar iyi yaparken, þüpheli bir kazada hayatýný kaybeder. Aziz Korkmaz’ýn fotoðraf makinesi ve elde ettiði kayýtlara kaza yerinde rastlanmaz.
Fidan’dan önce Fidan’dan sonra
Ve 1980’li yýllar ve sonrasýnda yaþananlar. Aydýnlanmaya muhtaç ama hepsinde de MÝT’in imzasýnýn olduðu bir takým operasyonlar, Mafya ve baþka çýkar gruplarýyla kurulan karanlýk iliþkiler aðý. En pervasýz, uluslararasý zehir tüccarlarýnýn, mafya babalarýnýn devletin istihbarat örgütlerinde el üstünde tutulduðu yýllar. JÝTEM’de yetiþen tetikçilerin, sayýsýz cinayetlerin faili ve planlayýcýsý olan kitle katillerinin, JÝTEM’le baþlarý belaya girdiðinde MÝT’e transfer edilerek taltif edildikleri yýllar.
Sabahattin Ali’den, Aziz Korkmaz’a kadar uzanan cinayetler ve suikastler tarihinden ibaret bir dönem..
Ve þimdi de, normalleþmenin yaþandýðý bir dönemde, Amerikan ve Ýsrail medyasýnda, MÝT müsteþarý Hakan Fidan’a yönelik itibarsýzlaþtýrma kampanyalarý yürütülüyor.
Söylemeye bile gerek var mý bilmiyorum, MÝT’in tarihi bir gün yazýlacak olursa, Hakan Fidan’dan önce ve sonra diye ayrýlacak bir anlatý olarak okunacaðýna hiç þüphe yok.
Hakan Fidan’ý ölümle tehdit eden yazýlara karþý ortak bir tavýr geliþti, çok sayýda köþe yazýsý, “Gün Hakan Fidan’ýn arkasýnda durma günüdür” diye baþlýyor ve böyle de bitiyordu.
Kiþisel olarak ayný kanýdayým, gün gerçekten de Hakan Fidan’ýn arkasýnda durma günüdür.