Mizaç özellikleri ve sosyal şartlar ahlaki davranışı geçersiz kılar mı?

Mizaç, doğuştan gelen karakter özelliklerimizi gösterir. Sakin veya öfkeli, tutumlu veya savurgan, girişken veya kaçıngan olma gibi çok sayıda mizaç özelliğimiz vardır. Her birimiz her bir mizaç özelliği açısından spektrumun bir yerinde bulunuruz. Mizaç özellikleri davranışlara eğilim oluşturur ama davranışlarımızın son halini verme gücüne sahip değillerdir.

Davranışlarımız; mizaç özelliklerimiz ile sosyal ve fiziksel çevrenin etkileşimi sonucunda oluşan hal üzerinden iradi karar alma süreci ile oluşur. Bu anlamda akıl hastalıkları, zekâ geriliği vb. durumlar dışında, mizaç özelliği ve sosyal çevre etkileyici özelliklere sahip olmakla beraber, son noktada iradi seçimi tamamen devre dışı bırakamazlar. Bu sebeple de hangi mizaç özelliklerine sahip olursak olalım, hangi sosyal şartların içinde olursak olalım, yapıp ettiklerimizden sorumluyuzdur.

Cimri veya savurgan olmanın ahlaki davranışlara etkisi: Para kullanımı açısından tutumlu ve savurgan spektrumunun iki ucunda olan iki insan düşünelim. Başkalarına yardım etmek, hayırda bulunmak gibi ahlaki kavramlar üzerinden değerlendirme yapalım. İki kişinin mizaç özelliği parayla yardım etme konusunda etken bir faktör olmakla beraber, tek başlarına yardım etme davranışını belirlemez. Bu kişilerin yardım etmek ile ilgili düşünme biçimleri, dikkate aldıkları dini ve sosyal referanslar, çocukluktan itibaren alışkanlıkları ve ekonomik durumları da devreye girer. Yani mizaç özellikleri ile, iradi seçim bir araya gelerek son davranış ortaya çıkar. Para konusunda tutumlu olan, kolay harcamayan biri, yardım etmenin sevap olduğuna inanıp, zor da olsa parasıyla yardım edebilir. Parayı kolay elden çıkaran kişi için ise bunu başkalarına yardım için mi yapacağı, yoksa kendi keyfi için mi kolay elden çıkaracağı ikilemi oluşur. İşte bu seçim onun için ahlak veya erdem meselesidir.

Aynı şekilde, tutumlu veya savurgan mizaç özelliklerine sahip kişi farklı sosyal ortamlarda yaşarsa, davranışlarında farklılıklar olabilir. Örneğin yardım etmenin teşvik edildiği, kurumsallaştırıldığı, güvenilir bir yolunun gösterildiği bir sosyal ortamda para ile yardım etme davranışı artarken; yardım etmenin teşvik edilmediği, yardımın nereye gittiğinin belirli olmadığı, ekonomik güvensizliğin hâkim olduğu şartlarda da yardım etme davranışı azalabilir. Yine de sosyal şartlar davranışımızı etkileme gücüne sahip iken tam belirleme gücüne sahip değildir. Her zaman iradi seçimin kaldığı bir alan vardır. Bu sebeple de her zaman davranışımızın ahlak ve erdem ile ilgili bir tarafı baki kalır.

***

Vicdan düzeyinin ahlaki davranışa etkisi: Vicdanlı ve vicdansız spektrumundaki bir mizaç özelliğinin pratik ahlaka etkisi ise daha dramatik olabilir. Bazı insanların obsesif özelliklerle birlikte vicdan duygusunun çocukluktan itibaren çok güçlü olduğunu biliyoruz. Benzer şekilde psikopat denilen kişilerin ise çocukluktan itibaren vicdan duygularının oldukça zayıf olduğunu da biliyoruz. Obsesif grupta olanlar, güçlü vicdan duygusuyla başkalarına zarar vermeme konusunda aşırı hassas olurken, psikopatiye yatkın olanlar, vicdan duygusunun zayıflığı ile başkasına kolay zarar verme eğiliminde olurlar. Yine de bu iki grup içinde ahlak veya erdem kavramları anlamsız hale gelmez. Obsesif taraflar için başkasına zarar verme potansiyeli olmayan programlanmış otomat veya psikopatlar için başkasına zarar vermeyi önleme ile ilgili devreleri silinmiş otomatlar denemez. Son noktada ikisi de düşünme ve karar verme süreçleri ile beraber son davranışı yaparlar. Bu da onları yaptıklarından sorumlu kılar. Nitekim hukuk, psikopatı akıl hastalığı olan bir kişiyle bir tutmaz. Akıl hastalığı içinde yapılan bir eylemi suç değil hastalık olarak kodlanırken, psikopat hali ile olan eylem suç kapsamında ele alınır.

Sonuçta, mizaç özelliklerimiz ve sosyal şartlar ahlak açısından değerlendirilecek davranışlarımızı etkileme gücüne sahipken, belirleme gücüne sahip değildir. Bu sebeple de ahlaki davranıştan bahsetmek mümkündür.