Þu üç geliþme üst üste geldi ve çok açýklayýcý oldu: Japonya’da yeni Baþbakan Abe, Merkez Bankasý’nýn (BOJ) temel politikasýndan ciddi bir deðiþiklik yapmazsa merkez bankasý kanununu deðiþtireceklerini söyledi. Biliyorsunuz Japonya, yaþadýðýmýz krizden ayrý olarak, seksenlerden beri durgunlukla mücadele ediyor ama BOJ, Baþbakan Þinzo Abe’nin de yakýndýðý gibi ‘geleneksel’ para politikalarýný ‘baþarýyla’ uyguluyor ve tabii kanun gereði ‘baðýmsýz.’ Þunu da hemen belirtelim ki, Japonya geliþmiþ bir ülke olmasýna raðmen, Ýkinci Dünya Savaþý’ndan maðlup çýkmasý dolayýsýyla, Anglosakson egemenliðinin ekonomik ve siyasi denetimi altýndadýr. Bundan dolayý Japonya’nýn müthiþ verimliði ve teknoloji oluþturma gücü sürekli baský altýndadýr. Ýkinci olarak IMF, Türkiye’yi ‘geleneksel’ para politikalarýndan saptýðý için uyardý ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasý Baþkaný dün yeni para politikasýný ve hedeflerini açýkladý.
Bu üç geliþmede ortak bir nokta var; o da Merkez Bankalarý’nýn ‘baðýmsýzlýðý’ meselesi. Þu merkez bankalarýnýn ‘baðýmsýzlýðý’ öteden beri liberal-demokrat görüþün ekonomideki olmazsa olmazý olarak anlatýlýr. Bu büyük bir yalandýr. Bu baðýmsýzlýk meselesinin ne piyasayla ne de demokrasi ile alakasý vardýr. ‘Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasý’ yani cumhurun, halkýn doðrudan sahip olduðu kamusal bir yapý tabii ki siyaset kurumundan baðýmsýz olmalý’ cümlesi ise çok baþarýlý bir demagoji örneðidir. Türkiye’de bu baðýmsýzlýk meselesi ortaya çýkmadan önce, yani 2- D dönemlerinde (2-D: Demirel-Darbe faþizm sarmalý dönemleri) Merkez Bankasý’na, içteki haramiler, piyasa dýþý soygun koþullarýný dayattýlar ve banka aracýlýðýyla ülkeyi soydular. Ancak Merkez Bankasý ‘baðýmsýz olmalý’ yalaný döneminde de tekelci devlet kapitalizminin küresel temsilcileri Merkez Bankasý’ný bu sefer dýþarýya kaynak aktarým mekanizmasý olarak kullandýlar. Çok özetle, bugün Japonya’yý bile köþeye sýkýþtýrtan ‘baðýmsýzlýk’ meselesi seksenli yýllarda baþlayan arz-yönlü neoliberal dönüþümün, geliþmekte olan ülkeler merkezli, sonuçlarýndan birisidir. Ve doksanlarda Washington Uzlaþýsý ile mutlaklaþtýrýlmýþtýr. Seksenli yýllara damgasýný vuran arz-yönlü neo-liberal politikalar, doksanlý yýllarda üretim merkezlerinin yer deðiþtirmesi, (Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya kaymasý) ve finansallaþma ile devam etti. ABD zaten, seksenlerin sonunda, net borçlu haline gelmiþti. 1985’teki plaza anlaþmasý dolarý, yen ve marka göre aþaðýda tutarak ABD sanayiinin verimliðini ortaya çýkardý ve ihracatýný arttýrdý ama Japonya’yý bitirdi. Ýþte Baþbakan Abe’nin isyanýnýn kökeninde bu geliþme yatar. ABD’de kârlar yukarý çýkarken, hammadde, enerji fiyatlarý kârlardan hýzlý artmaya ve finansallaþmanýn da etkisiyle faizler düþmeye baþladý. 1995’e kadar Clinton bu balonun üstünde oturdu ve bugün Obama’nýn yapmaya çalýþtýðý hiçbir þeyi yapmadý. Finansallaþma ve kaydî paranýn hýzlý artýþý ABD, Avrupa ve Japonya dýþýnda mini krizlere neden oldu. Doksanlardaki Meksika, G.Kore, Rusya ve Türkiye krizleri bize bugünkü krizi anlatan öncü krizlerdi aslýnda. Bu krizler sonucunda, Merkez Bankalarýnýn baðýmsýzlýðý operasyonlarýna baðlý olarak, 2008 krizini geciktirmek için enflasyon hedeflemesi, geliþmekte olan ülkelerde çok katý olarak uygulandý ve bu, ayný zamanda dýþarýya yoðun kaynak aktarýmýna yol açtý.
Yeni Para Politikasý ve FED’in gölgesi
Bakýn dün TCMB’nin açýkladýðý para ve kur politikasý aslýnda örtülü olarak hem bu ‘baðýmsýzlýk’ meselesinden sýyrýlmayý hem de enflasyon hedeflemesi denen ve fiyat istikrarýný tek baþarý unsuru sayan kýsýr döngüden ‘utangaçca’ (belki zorunlu olarak) çýkýþýn çýrpýnýþlarýný yansýtýyor. Erdem Baþçý, bir soru üzerine buna ‘modern enflasyon hedeflemesi’ diyebiliriz dedi. Çok güzel ve çok anlamlýydý, böylece siyasetteki çarpýk ‘modernleþmeyi’ para politikasýna da taþýmýþ olduk. Þunu tabii ki kabul ediyorum; Merkez Bankasý’nýn, kriz fýrsatý olarak yakaladýðý ve IMF’nin ezberci-kalýn kafalý analistlerinin de itirazýna yol açan bu gerçek baðýmsýzlýk yolu anlamlý ve desteklenmesi gerekir. Ancak hâlâ mutlaklaþtýrýlmýþ neoliberal iktisadýn cansýz bedeninden çýkan dayanýlmaz kokunun izlerini taþýyor. Bundan dolayý böyle iki arada bir derede devam edemeyiz; niye mi, hemen bir örnek:
FED sanýldýðý gibi para (efektif) basmýyor, ancak rezerv kredileri geniþleterek, tahvil alarak para yaratýyor. Eðer bu krediler geliþmekte olan ülkelerde ve ABD’de reel alanlara dönmeye baþlarsa çok hýzlý ve enflasyonsuz bir çýkýþ olabilir. Ama geliþmekte olan ülkelerin bu durumu karþýlayacak yeni bir ekonomi programý (baþta Türkiye) geliþtirmesi gerek. FED, böyle yaparak, geliþmekte olan ülkelerdeki varlýk ve emtia fiyatlarýnýn, yerli paralarýn yukarýda kalmasýna yol açýyor ve bu da cari açýk, enflasyon gibi yapýsal sorunlarý gündemde tutuyor ve bitmiþ enflasyon hedeflemesinin gerekçesi oluyor. Yani FED, yaklaþýk yirmi yýldýr geliþmekte olan ülkelere yatýrým yapan küresel sermayenin, krizle birlikte düþen kâr oranlarýný yeniden toparlayýp buralardaki sermayeyi deðerlendiriyor. Ama ayný þekilde baþta ABD olmak üzere geliþmiþ ülkelerdeki büyük dalganýn altýnda kalan ‘eski’ batýk yapýlarý da deðersizleþtirerek tasfiye ediyor. Bu çok ciddi bir krizden çýkýþ stratejisidir. Biz bu stratejinin gölgesi olarak devam edemeyiz.