Demokrat Parti ilk katıldığı 1946 seçimlerinde “iktidarın seçim pusulalarında hile yaptığını” ilan edip Recep Peker hükümetini yerden yere vuruyordu ve 1947’de yaptığı ilk kongresinde Hürriyet Misakı’nı kabul etti; bu, misak-ı millinin kasıtlı bir taklidiydi. DP, Hürriyet Misakına dayanarak, hükümetin demokrasiyle bağdaşmayan kimi yasaları geri çekmemesi durumunda meclise girmeyeceğini ilan etti. İsmet İnönü bu tehdidin önemini o saat kavradı. Çünkü oy pusulalarında yapılan hileler yüzünden Peker hükümeti hem içte hem de dış dünyada “meşruiyeti kuşkulu” ilan edilmişti ki bu görüş, ABD katında da onaylanmıştı. Amerikan yardımının çok önemli olduğu bir dönemde İnönü hemen Peker’in istifasını istedi, yerine San Francisco Konferansı’nda Türk heyetine başkanlık eden Hasan Saka’yı getirdi. Ve CHP hemen “değişim siyasetine” soyundu. Kasım 1947 kurultayında ilk kez serbest girişimi savundu, Çiftçiyi Topraklandırma Yasası’nın 17. maddesini geri çekeceğini açıkladı. Ardından dini siyasete alet ettiğini öne sürdüğü DP’yi alt etmek amacıyla okullarda din eğitimine izin verme kararı aldı. İsmet İnönü’nün yenilikçilere destek vermesine rağmen parti parçalanmadı; bu da CHP’nin içindeki disiplinin göstergesiydi. CHP’nin bu uzlaşmacı tutumu DP’de derin sorunlara yol açtı. Çünkü DP’lileri bir arada tutan şey, tutarlı bir siyasi program değil, CHP’ye karşı yürüttükleri ortak muhalefetti.
***
Ne kadar ilginç değil mi; günümüzdeyse roller değişti. Yani CHP aynı DP’nin durumunda. CHP’yi bu gün bir arada tutan tutarlı bir siyasi program falan değil AK Parti’nin yaptığı her şeye karşı çıkmaya dayalı bir siyaset anlayışı! Neyse.
Demokrat Parti önderlerini fazla ılımlı bulan kimi milletvekilleri 1944’te İnönü’nün Genelkurmay Başkanlığı’ndan azlettiği Fevzi Çakmak’ın önderliğinde Millet Partisi’ni kurdu ve DP’nin meclis gurubu 1949’da yarı yarıya azaldı. Ama DP, böylece daha tutarlı bir partiye dönüştü; safra atmış oldu. İnönü Millet Partisi’nin DP oylarını böleceği inancından yola çıkarak, daha önceleri “İslamcı eğilimleri” nedeniyle dışladığı Şemseddin Günaltay’ı başbakanlığa getirdi. Bugün de CHP aynı siyaseti gündeme getiriyor; program yerine dindar kesime rampalamanın yol ve yöntemini arıyor. Değişimden anladıkları bu olsa gerek; geçmişte yolculuk! Halbuki evrilmeyi başarsa parti safra atıp ciddi, tutarlı bir yapıya kavuşacak! Neyse.
Seçim yasası muhalefetin dayatması sonucunda değiştirildi; Şubat 1950’de seçimlerin 14 Mayıs’ta yapılması kararlaştırıldı. Sonuçsa CHP için tam bir hüsrandı; DP oyların yüzde 53.4’ünü alırken CHP yüzde 39.8’de kaldı. CHP seçim sonuçlarını itirazsız kabul etti, hatta İnönü, kimi durumdan vazife çıkarmaya meraklı askerlerin darbe yapmasını engelledi. Türkiye demokrasiyi benimsemişti; iktidar halkın oylarıyla el değiştirmişti. Bu demokrasiyi sindirme süreci on yıl devam etti. Derken, 27 Mayıs’ta diktacılık, vesayet tutkusu ve elitizm yeniden hortladı.