Moliere okunup piyano öðrenilseydi bu kadar darbe yaþanmazdý

Köy enstitülerini anlatanTopraðýn Çocuklarý filminin yönetmeni Ali Adnan film için 17 bin öðretmenin öyküsünü okumuþ. Baþrol oyuncusu Türkü Turan ise piyano çalmayý öðrenmiþ. Adnan, yaþanýlan sosyal sorunlarýn temelinde enstitülerin kapatýlmasý olduðu görüþünde.

TÜRK sinemasý bu ülkenin ne yakýn tarihine ne uzak tarihine tatmin edici bir bakýþ atamamýþtýr. Daha yeni yeni tarihi filmler teknik yeterlilik düzeyiyle çekiliyor ama sinema sanatý adýna baktýðýmýzda aslýnda yine bir þey ifade etmiyor. Yakýn tarihimiz içinse durum daha da kötü. Bu kapsamda bakýldýðýnda bu hafta çok önemli bir film vizyona giriyor. Topraðýn Çocuklarý unutulan bir konuyu iþliyor: Köy enstitüleri nedir? Niçin kurulmuþtur? Neden kapatýlmýþtýr? Çok açýktýr ki köy enstitüleri Türk toplumunun geleceðini açýlmasý ve kapanmasýyla þekillendirmiþtir. Filmin yönetmeni Ali Adnan ve Türkü Turan böylesi sonuna kadar siyasi bir konuyu iþlemeye cesaret edip büyük iþ yapmýþ.

-Köy enstitüsü fikri nasýl çýktý? Senaryo nasýl oluþtu?

Ali Adnan: Bizim için üç yýl önce baþlayan bir serüven. Erkan Can ile bir araya gelip köy enstitüsü filmi çekmeye karar verdik. Dedem ve Erkan Can’ýn babasý köy enstitüsü mezunu. Oradan mezunlarýn torunlarý, çocuklarý akraba gibidir. Hemþerilik baðý vardýr ya, bu öyle bir þeydir. Erkan Can’la kuliste memleketi kurtarýyorduk. Erkan Can “Bu ülkede köy enstitüleri vardý eðer onlar kapatýlmasaydý bugün bu konuþtuklarýmýzý konuþmayacaktýk” dedi. “Böyle filmlerin çekilmesi lazým” deyince bende ampul yandý. Tabii bunun zorluðunu bu iþin içine girince anladýk. 10 bin sayfaya yakýn hikaye okuduk, bulamadýðýmýz, okuyamadýðýmýz binlerce hikaye daha vardý. Hassas olmanýz gerekiyor çünkü sorumlu olduðunuz 17 bin tane köy enstitüsü öðretmeni var ve onlarýn çocuklarý, torunlarý derken 500 bin kiþiye ulaþýyor bu.

Türkü Turan: Bir belgesel çekmedik ama ona benzer olduðu için yalan yanlýþ bir þey söylemek çok tehlikeli bir konu. Hem tarihle ilgili, bir tarafýndan siyasete de dokunuyor. Aslýnda siyasetle alakasý olmamasý gereken bir þey ama bir taraftan oraya itiliyoruz. Neticede tarihin içinden çýktýðý için en ufak bir yanlýþta tepemize binerler.

A.A: Biz hep bu meselenin siyasi bir mesele olmamasý gerektiði üzerine düþündük. Köy çocuklarýnýn okul meselesi bu. Birileri hep bunu siyasi tarafa çekmeye çalýþtýðý için ortada býrakýlmýþ. Biri çýkýp bu solcu meselesi demiþ, diðeri komünist meselesi demiþ. Böyle olduðu için bu mevzu buralara kadar gelmiþ. Bu filmi çekme sebebimiz bu iþi siyasetten uzaklaþtýrmak.

HER ÞEYE RAZIYIM

-Bazý filmler filmden daha büyüktür, bu da o tür filmlerden biri. Burada oyuncunun da birtakým sorumluluklarý oluyor. Senaryo geldiðinde ne hissettiniz?

T.T.: Aslýnda benim için çok kolay oldu. Sosyoloji okuduðumdan dolayý çok hakim olduðum bir konuydu bu. Canlandýrdýðým karakter okumak isteyen bir köy çocuðu, piyano çalýyor, bir þeyler öðrenmek istiyor. Karakterle ilgili tek hazýrlýðým buydu.

-Böyle bir kurumun siyasetten uzak olmasý, Türkiye’nin geleceðiyle baðlantýlý olmamasý zaten beklenemez. Bu noktada bu kapalý bir konu ve siz bunu açýyorsunuz. Böyle iddialý bir film için çok önemli olan kastý nasýl oluþturdunuz?

A.A: Bazý filmler filmden daha büyüktür lafýna takýlý kaldým. Üç yýl boyunca bizim filmle ilgili duyduðum en güzel cümle bu. Gerçekten ciddi bir sorumluluðumuz vardý. Herhangi bir oyuncu bu filmde oynayamazdý. Hepsi siyasetle ilgilenmiþ, memleketin bir problemi olduðu zaman yorum yapabilecek oyuncular. Tamamý da köy enstitülerinden haberdardý. Ýlk senaryoda Türkü’nün oynayacaðý rol sert bir Tatar kýzýydý. Kime sorsam Türkü’yü söyledi. Bir buçuk, iki ay Türkü’yü aradým.

T.T.: Bana teklif iki buçuk sene önce geldi. Senaryo o zaman var ama yok gibiydi. Sonra Adnan beni buldu. “Ben ýþýk mý yapacaðým, oyunculuk mu yapacaðým her þeye razýyým. Bu projede olmam lazým” dedim. Çünkü bu benim için de çok önemli bir mesele. Adnan parasýz çekeceðiz, paramýz yok dedi ve kimse bunu sýkýntý yapmadý.

CUMHURÝYETÝN DALLARI KIRILDI

-Filmin sonunda gençlere hitaben “Ben sizi kimseye teslim etmiyorum, sizi kendinize teslim ediyorum” diye bir konuþma var. Çok dramatik deðil mi?

A.A.: Bu hikayenin hiçbir yerinde mutlu son yok çünkü köy enstitüleri kapatýlmýþ ve her þekilde Türkiye büyük bir karanlýða sürüklenmiþ. Bugün hala Türkiye’de her hafta þehit haberleri aldýðýmýz, insanlarýn birbirini öldürdüðü, üç tane darbe geçirmiþ bir ülkeyiz. Büyük bir iddia gibi gelebilir ama biz bunun sorumlusunu köy enstitülerinin kapatýlmasý olarak görüyoruz. Özellikle o dönemde nüfus yoðunluðu kýrsal kesimdeydi. Ayýrmadan Trabzon’dakine de Diyarbakýr’dakine de Yozgat’takine de düzgün eðitim verilmiþ olsaydý, hepsi Moliere’in ne olduðunu bilse, hayatlarýnda piyano görseydi biz birbirimizi daha çok sevecektik. Beðendiðimiz Batý toplumlarýnda insanlarýn eðitim seviyeleri yükseldiði için bugün farklý þeylerle uðraþýyorlar çünkü sosyal bir dertleri yok. Bizim açlýk derdimiz var, düþmanlýk derdimiz var. Bizim için köy enstitülerinin kapatýlmasý cumhuriyetin birçok dalýnýn kýrýlmasý anlamýna geliyor.

T.T.: Ýnsanlarýn kendi düþüncelerini arayýp bulmasý, araþtýrmasý, fikre sahip olmasý, belki saðcý belki solcu olmasýný saðlayan bir þeydi köy enstitüsü. Þu an Türkiye’deki en büyük sorun insanlarýn kendi fikirlerinin olmamasý, her duyduklarýný gerçek zannetmeleri, kendine benzemeyeni baþkalaþtýrmasýdýr. Bütün bunlarý çözecek þey enstitülerdeki binlerce öðrencinin düþünmeyi, tartmayý ve karar vermeyi öðrenmesiyle olacaktý.