Hýncal Uluç’un dünki “Sabah”da “Dördüncü Güç mü?.. Güldürmeyin Beni!” baþlýklý ve fevkalâde önemli bir yazýsý var. Türk Medyasý’ndaki yozlaþmayý, kokuþmayý gözler önüne seren bir metin. Bu arada diðer unsurlar gibi “muhâbir”in de nasýl bitirildiðini anlatýyor.
Bir ibret vesîkasý...
Benim de “Meçhûl Genç Gazeteciye Mektublar” isimli bir kitabým vardý. Ýkinci basýmý 2005’de yapýlmýþ, Türk Edebiyâtý Vakfý yayýnlarýndan bir denemeler kitabý... Hýncal’ýn yazýsýný okuyunca kalkýp oraya bakdým. “Muhâbirin Ölümü” diye bir bölüm de orada var. Yedinci Mektub... 9 Eylül 2001 târihinde kaleme alýnmýþ.
Belki bir iþe yarar diye o bahsi kýsaltarak bu sütûnuma da almak istiyorum.
***
Tanýmadýðým Genç Dostum,
Bâbýâlî Sistemi muhâbiri öldürmedi de daha doðrusu “zombi”leþtirdi. Yâni ölüyle diri arasý bir tür “hortlak” hâline getirdi. Bugün basýlý ve elektronik kitle haberleþme araçlarýnda muhâbirin sürüsüne bereket. Zâten hakýykaten de sürüler hâlinde hareket ediyor bîçâreler! Ama ne yapýyorlar? Bakanlýk önlerinde, parti merkez binâlarýnda, otel lobilerinde vs. en az bölük mevcûduyla rutin bile denilemeyecek birtakým ipe sapa gelmez sözümona “olay”larý izliyor ve “demeç” diye, genel olarak bozuk bir Türkçeyle önlerine fýrlatýlan “atýk sözler”i yâhut “fikir cürûfu”nu harýl harýl notediyorlar.
Gün-be-gün biriken bu tonlarca laf molozu ise ertesi günler gazetelerden devâsâ çöp bidonlarý gibi okuyucularýn tepesine boca ediliyor.
Bu þekilde iðdiþ edilen muhâbir ayný zamanda iktisâden de perîþan duruma sokulmuþdur.
Çoðu handiyse boðaz tokluðuna ve üstelik köleler gibi günde bâzen 16/17 saat çalýþtýrýlmak sûretiyle sömürülmektedir.
Yâni bir yanda Türkiye için kýsmen efsânevî denilebilecek maaþlar alan, zýrhlý arabalý, korumanlý hikmet-gû “köþe yazarlarý” öbür yandaysa aldýðý para ne yaþamaya ne de ölmeye yeterli bedbin ve bitkin gençler.
Oysa muhâbir, gazeteciliðin, daha doðrusu genel anlamýyla “jurnalizm” denilen müessesenin temel direðidir.
Eðer muhâbir gidip haberi aramaz, bulup yakalayýp “mutfak”a getirmezse gazetecilik/radyoculuk/televizyonculuk zâten olamaz!
Kýsacasý o varsa bu meslek var, o yoksa yokdur!
Doðru dürüst ülkelerin kitle haberleþme araçlarýnda muhâbirlerin adamakýllý dolgun ücretler almasýna sebeb de budur.
Ama bizim iþlerimiz maalesef nedense hep ters iþlediðinden bizde muhâbiri (utanarak söyliyorum!) adam yerine koymayan bile vardýr.
Bâbýâlî en az 55/60 senedir “teknik innovasyon”u halka “strüktürel progresyon” diye yutturma gayretindedir ve iþin acýklý tarafý buna kýsmen kendi de inanmaktadýr.
Yâni teknik yenileþmeyi yapýsal ilerleme olarak takdîm etme yanýlgýsýndan bahsediyorum.
Oysa bir yamyam eline geçirdiði turisti odun ateþi yerine elektrik fýrýnýnda piþirmekle yamyamlýkdan kurtulmaz! Sâdece elektrik fýrýný kullanan bir yamyam olur.
Neyse...
Ýþte böyle daha sayfalarca yazmýþ ve o bahisde hýzýmý alamayýp kendim gibi köþe yazarý makûlelerine filan da epeyi giydirmiþim...
Gençlik iþte... DELÝkanlýlýk...
Halbuki bugün olsa böyle þeyler yazmaya ödüm kopardý...
Efendim, sizlere doyum olmaz ama tadýnda býrakarak burada keselim, çünki yazý daha baskýya girecek.
Ýki þekerli bir sâde...
Hanýmlar, Beyler bana müsaade...