Muhafazakârlýk ceberutluk deðildir

Meslekten Türk edebiyatý profesörü, geçmiþinde Kültür Bakanlýðý Müsteþarlýðý bulunan günümüzün Cumhurbaþkanlýðý Genel Sekreteri Mustafa Ýsen söyledikleriyle ‘muhafazakâr sanat’ tartýþmasý baþlattý. Dediðinin özeti þu: “Muhafazakâr sanat ve estetik normlarý oluþturulmalý...”

Prof. Ýsen’in müktesebatý, birilerinin emir ve talimatlarýyla sosyal alanlarda deðiþim meydana geleceði iddiasýna müsaade etmez. Dediklerinin “Yeni normlar oluþturulacak, oluþtur” tarzý bir çaðrý olduðunu sananlar da çýktý çünkü. Tartýþýlan alan, suyun kendi istikametinde aktýðý, dýþarýdan etkilerle yeni bir anlayýþýn veya o anlayýþa uygun eserlerin kolayýndan ortaya çýkmayacaðý bir alandýr.

Bu alanda yazýlmýþ kitaplar ve makalelerden habersiz olamaz Prof. Mustafa Ýsen; ülkemizde muhafazakâr düþüncenin temelinde yatan ‘Ýslâm’ ile estetik ve edebiyat arasýndaki iliþkileri irdeleyen yazarlarýn bir kýsmýyla yakýn dosttur kendisi...

Sözü daha fazla uzatmak gereksiz: Bir kültür adamý olarak Mustafa Ýsen’in tam da þu sýralarda böyle bir çýkýþ yapmasýnýn farklý bir sebebi olmalý...

Çýkýþýnýn üzerinde kafa yorarken -onun meramýnýn benim aklýma gelenle bir ilgisi olduðunu iddia etmeksizin- düþündüklerimi sizlerle paylaþmak isterim.

Ülkemiz on yýla yakýn süredir kendisini ‘muhafazakâr demokrat’ olarak tanýmlayan bir kadro tarafýndan yönetiliyor. Hükümet ‘demokrat’ sýfatýný hak ettirecek pek çok cesur ve ileri adým attý. Ayrýca sosyal barýþý amaçlayan ‘açýlýmlarý’ da var. Ekonomiyi baþka ülkelerde yaþanan çalkantýlardan korumayý da bildi. Her seçimde artan oylarý ve kamuoyu yoklamalarý halkýn da baþarýlarý takdir ettiðini gösteriyor zaten...

Ancak ‘muhafazakâr demokrat’ hükümetin kadrolarý ‘muhafazakârlýk’ adýna ne yaptýlar? Kültürde, edebiyatta, sanatta hangi kalýcý adýmlar atýldý, hangi baþarýlar kaydedildi? Önemli eserlerin yazýlmasýna vesile olacak bir ortam oluþturuldu mu sözgelimi? Muhafazakâr düþünceyle ilintilendirilebilecek bir büyük sanat hamlesi yapýldý mý? Tiyatroda, görsel sanatlarda yeni bir estetik anlayýþýný temsil eden, ‘yerlilik kokan’ herhangi bir farklýlýk oldu da biz mi haberdar deðiliz?

Galiba sorunun bam teli burasý: Muhafazakâr demokratlar, ‘demokrasi’ alanýnda gösterdikleri beceri ve kaydettikleri baþarýyý ‘muhafazakârlýk’ söz konusu olduðunda tekrarlayamadýlar...

Sanat ve edebiyatýn, dilin, musikinin ve kültürün diðer unsurlarýnýn kolay eðilip bükülür, bugünden yarýna deðiþir þeyler olmadýðýnýn elbette farkýndayým. Ancak yine de bu konularda bir arayýþ, bir özendirme, bir takdir ve teþvik görülmediði de ortada. Marifet iltifata tâbiyse, iltifatýn olmadýðý bir ortamda marifetin çeþitlenmesi ve zenginleþmesi beklenemez.

Ýstanbul’da Þehir Tiyatrolarý’nda yaþanan krize de bu yönden bakabiliriz. Neredeyse 20 yýldýr süregiden bu önemli kurumu kendi haline býrakma iradesi yeni bir yönetim anlayýþýyla yer deðiþtirince, eski kadrolar isyan haline geliverdi. Kuruma müdahale yerine, yeni bir sahne daha açarak orada istenen türden eserlerin sahneye konmasý ve alternatif sanat anlayýþýnýn pekâla mümkün olduðunun örneklenmesi daha doðru olmaz mýydý?

Ayný durum Devlet Tiyatrolarý için de düþünülebilir.

Muhafazakârlýk müdahaleyi bile ‘estetik’ bir üslupla yapmayý gerektirir...