Muhalefet dediğin böyle olmaz

Eskiden siyasete ilgi duyanların günlük meşgalesi ülkeye iktidar yakıştırmaktı; şimdilerde bu değişti, hemen herkes ülkeye muhalefet arıyor...

Arşivimin en kalabalık bölümü medya patronlarına ait... Kendisine mikrofon uzatılan her patron, geçmişten bahsederken, sözü mutlaka siyasete getirip zamanında iktidar sahipleriyle nasıl iç içe bulunduklarını anlatıyor. Hepsi iktidarla iyi geçinme derdindeymiş; hepsi iktidar boşluğunu iyi değerlendirip arka çıktıkları kadroyu bakanlık koltuklarına oturtmanın yolunu aramış...

Hiçbir patron, geçmişi değerlendirirken, “Muhalefeti dizayn etmek istedik” türü bir cümle sarf etmiyor...

Bu da doğal. Kim iktidarla flört etmek varken muhalefete vakit ayırır ki...

İleride bugünlerden bahsetmeleri gerektiğinde, pek çok kişi, “Muhalefeti yola koymaya çalıştım...” diye sözüne başlayacaktır. Sadece medya patronları değil, başka patronlar da... Sadece patronlar değil, aklınıza gelebilecek her düzeyden siyaset ilgilisi de...

Türkiye’de bugün kalıcı gözüyle bakılan bir iktidar var. Ak Parti oyları 2002 yılından buyana istikrarlı bir artış gösteriyor. Yoklamalara bakıldığında, bu pazar seçim olsa, oyların yarısından fazlasının Ak Parti’ye gideceği anlaşılıyor. Terör de ülkemizi terk ederse benim yıllar önce öngörüp sürekli tekrarladığım  “Ak Parti’nin potansiyel oyu yüzde 70’tir” tezimi doğrulayacak bir gelişmeyle bile karşılaşabiliriz.

“Olmaz”demeyin, olmaz oluverir... Özellikle de muhalefet bu haldeyken...

Muhalefetin hali hiç iç açıcı değil. İktidara muhalefetin üslubunu bir türlü bulamıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan üzerinden yürüttüğü karşı çıkışlarda yetersiz kalıyor. Yumuşak görünüşlü, bürokrasiden gelme Kemal Kılıçdaroğlu esip gürlediğinde tuhaf kaçıyor ve o bunu fark edemiyor...

Geçenlerde televizyonda kendi sesinden dinledik: Havaalanında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’le karşılaşmış Kemal Bey; ondan kendisine öğüt vermesini istemiş... Görmez Hoca da, Hz. Peygamber’in kendisinden benzer bir talepte bulunan birine verdiği ve üç kez tekrarladığı “Öfkelenme” öğüdünü ona hatırlatmış...

Olayı böyle anlattıktan sonra, sesini yükselterek, “Gel de bu adama öfkelenme birader” diye Tayyip Bey’e verdi veriştirdi. Öfkeyle.

Böyleyken herkesin derdi de muhalefet oluyor. Benim bile.

Ülkemize demokrasinin geldiğini nasıl anlayacağız? Bu soruya basit bir cevabım var benim: İktidar olabileceğine dair muhalefetin umutları doğduğu zaman... Muhalefet partileri hep muhalefette kalacaklarını anladıklarında siyasetin tadı da kalmıyor. İktidara muhalefet yapacaklarına kendi içlerinde kavgaya başlıyorlar.

CHP bunun güzel örneği. Sonunda demokrasinin kanallarının genişletilmesini de getirebilecek bir süreç başladı; Türkiye terörden kurtulmanın ve silkinip şahlanmanın başlangıcında. Elimize büyük bir fırsat geçti. CHP içerisinden bir grup milletvekili, partilerinin yapamadığı çıkışı, bazı ‘sol’ şahsiyetlerle birlikte imza verdikleri bir bildiriyle denedi.

“Süreç iyi, ama demokratik hak ve özgürlükleri vurgulayan reformlar da yapılmalı” diye özetlenebilecek, neler yapılması gerektiğine dair ipuçları da veren bir bildiriyle...

Galiba imza atmadan önce Kemal Kılıçdaroğlu’nun onayını da almış bildiriyi destekleyenler; hatta “Bu metin güzel, ben de imzamı atabilirim” de demiş Kemal Bey...

Atar mı atar... Vaktiyle Cem Boyner’in Yeni Demokrasi Hareketi’nin kenarlarında dolaşmış, TESEV’in kurucusu olmakta zorlanmamış biri çünkü o...

İyi de, hemen arkasından bir başka CHP’li grubun ilk bildiriye karşı çıkan girişimine ne demeli? Daha doğrusu “Ben de imza atardım” dediği bir metne ‘vatan hainliği’ yapılmış gibi karşı çıkanlar hakkında Kemal Bey’in bir şeyler demesi gerekmez miydi? Demedi. Sesi bile çıkmadı.

Bu durum da, doğal olarak, başkalarının CHP’yi güne uygun bir muhalefet partisi olarak dizayn etme hevesini artırıyor. İktidara gelme umudu veren bir partiye dönüştürme niyeti baskın geliyor...

Türkiye için bu yeni bir şey işte.