Muhalefet ne ara bu hale geldi?

Paralel Yapý’nýn sözcüsü yayýn organlarýnda yazanlarýn, açýktan muhalefet partilerine yazýlanlarýn, Kandil’i su yoluna çevirenlerin, terör eylemlerini haklý bulacak kadar ayarý bozulanlarýn ‘baðýmsýz’ ve ‘tarafsýz’ görülebildiði bir ülke Türkiye.  

Liste uzatýlabilir, derli toplu olsun için “Erdoðanfobikler cephesi” diyelim topuna birden. Ortak yönleri Cumhurbaþkaný Erdoðan’a karþý duyduklarý zehirli nefret. Bu öyle bir nefret ki yaþamak için o nefrete muhtaçlar, Erdoðan yoksa onlar da yok. Bu yüzden alabildiðince diri tutmak zorundalar nefretlerini. Her fýrsatta odun taþýmalýlar o nefrete.

Basýnýmýz “apoletli günlerini” çok çabuk unuttu. Ýlk kez özgürlüðü tadýyorlar, bu yüzden de küfürle eleþtiriyi bile ayýrd edemeyecek kadar baþlarý pardon gözleri dönmüþ durumda. Söylemek isteyip de söyleyemediðiniz, yazmak isteyip de yazamadýðýnýz ne, sorusuna ise verecek cevap bulamýyorlar.

Medyayý sayý ve traj olarak kýyasladýðýnýzda yine en büyük pasta “özgür basýn susturulamazcýlar”da.

Son 2-3 yýlda merkez medyanýn iyi paralara çevrilmiþ köþeleri bu arkadaþlara kapandý, daha az paralara daha ‘ideolojik’ yayýn organlarýna transfer oldular. Ve oralarda daha özgürleþtiler! Onlarýn dilinden daha iyi anlayan okuyucularla buluþma imkaný buldular ama bu daha “özgür köþeler” onlarý mutlu etmedi çünkü daha çok özgürlük daha az para kazandýrýyordu.

Bu irtifa kaybý onlarý daha da öfkelendirdi, kalemler kýlýçtan keskin çekilmeye baþlandý.

***

Ayrýca neydi o öyle, “kapýcý kýlýklý” insanlar medyada arzý endam etmeye baþlamýþtý, “sessiz devrim” denen bir þeyden bahsediliyordu ve galiba gerçekten “aðýr çekim bir devrim” gerçekleþiyor ve bu devrim onlarý bir bir yerlerinden ediyordu.

Özgürlükleri ya da haklarý deðil ama ayrýcalýklarý ellerinden alýnýyordu. Bu, bir insanýn baþýna gelebilecek en kötü þeydi.

“Toplum fena kamplaþtý” diye yakýndýðýmýz günlere böyle böyle geldik.

Gezi Parký kalkýþmasýnýn en çok CHP’nin kalelerinde destek bulmasý da bundandý.

Þiddet ve illegaliteyle arasýna mesafe koyamama, Gezi Parký kalkýþmasýndan bu yana giderek artan oranda muhalefetin karakteri haline geldi.

Aslýnda daha öncesi var, CHP Genel Baþkaný Deniz Baykal’ýn kaset komplosuyla alaþaðý edilmesinin partice sineye çekilmesi ve Kemal Kýlýçdaroðlu’nun o koltuða oturmasý aslýnda bu karakter zaafýnýn baþlangýcý oldu.                 

***

Gezi Parký’nda Kemal Kýlýçdaroðlu açýktan “sokak direniþini” övdü, “bizim yapamadýðýmýzý gençler yapýyor, onlardan öðreneceðimiz çok þey var” dedi.

Oysa sokaðýn öfkesi en çok da muhalefetin beceriksizliðine ve siyasetsizliðineydi.

17-25 Aralýk sürecinde ayný CHP’nin, “F Tipi Örgüt”ün eline tutuþturduðu kasetlerle seçim propagandasý yapmasý ise sadece muhalefet sorunu baþlýðý altýnda deðil ahlak sorunu baþlýðý altýnda da tartýþýlmasý gereken bir durum ortaya çýkardý.

Kemal Kýlýçdaroðlu Meclis kürsüsünden bile illegal dinlemelerden montajlanarak elde edilmiþ kayýtlarý dinleterek iktidarý yýpratabileceðini sandý.

Bu kötü alýþkanlýk, yani þiddeti meþru gören, gayri meþruluðu ise yöntem haline getiren yaklaþým meyvelerini vermeye baþladý.

Muhalefetin mutsuz ettiði yaþýný baþýný almýþ teyzeler gerillalýða özenir oldu.

Kimi PKK’yý örnek gösteriyor, kimi DHKP-C’nin intihar saldýrýsýný sosyal patlama olarak adlandýrýyor.

Ve böyle arkadaþlar hukuktan, özgür basýnýn susturulduðundan bahsediyor.

Ana muhalefet partisinin sokak terörünü desteklediði, illegaliteyi ve yalaný propaganda malzemesi yaptýðý bir yerde kendini muhalefetle çek eden figürlerin böylesi uçlara savrulmasý da normal herhalde.