Yeni Türkiye tartýþmalarýnýn tartýþma olmaktan çýkýp fiili duruma dönüþmesiyle beraber, AK Parti siyasetin de, siyaset yapýmýnýn da merkezine oturdu. Olumlu veya olumsuz, inþacý veya protest yaklaþýmlarýn ajandasý da büyük ölçüde AK Parti üzerinden belirlenir oldu. AK Parti’nin merkezde doldurduðu geniþ alanýn etrafýna öbeklenen diðer siyasi aktörler, AK Parti’yi aþacak bir kurucu siyasi irade oluþturamadýklarýndan, siyaseti ancak AK Parti ile yapabilir duruma geldiler. Seçimlerin dýþýnda kalan dönemlerde çoðu kez tamamen AK Parti eleþtirileri üzerine kurulu siyasi dili benimserken, seçim dönemle-
rinde ise AK Parti’den devþirme, sahicilik sancýsý çeken bir söylemi tüketmeye gayret ediyorlar. Bu durum yeni bir ‘üç tarz-ý siyaset’ de ortaya çýkardý: Takip, taklit ve araf.
2010 Anayasa Referandumuna kadar AK Parti’yle istisnasýz bütün baþlýklarda kontrolsüz bir çatýþma yaþayan Meclis çatýsý altýndaki ve dýþýndaki aktörler, bugünlerden çok farklý bir muhalif eksende bulunuyorlardý. O dönemin muhalif ekseni, AK Parti’yi hemen her düzeyde varoluþsal olarak kabullenme sürecini bile yaþamamýþtý. Kendi kendilerine inþa ettikleri ‘inkâr dünyasý’ içerisinden AK Parti ile bir süre sonra kaybolacak bir ‘kabus’ olarak ünsiyet kurdular. Tam da bundan dolayý, verdikleri tepkilerde tutarlý bir siyasi çizgi yerine ‘korkular ve tehlikeler’ belirleyici oldu.
2010 Anayasa Referandumu sonrasýnda, kendince bu kýsýr döngüden çýkýþ yolu arayan muhalefet partileri, açýkça yaþamalarý gereken yüzleþmelerini gerçekleþtirmek yerine, AK Parti takibinden ibaret olan parçalý ve tutarsýz bir söylemi benimsemeye baþladýlar. AK Parti’yi takip etmenin muhalefetteki yansýmasý ilk anda derin bir anakronizmin ortaya çýkmasýna sebep oldu. Öncelikle milletin kahir ekseriyetinin geçen yüzyýl boyunca etrafýnda toplandýðý sosyoloji vasatý ile iletiþime geçme çabasý sergilediler. Kürt meselesinden vesayet rejimine, demokratikleþmeden laiklik tartýþmalarýna, ötekileþtirilmiþ ekonomik
sýnýflardan anti-demokratik uygulamalardan maðdur olmuþ kesimlere ulaþmaya kadar farklý baþlýklarda kýrýk dökük ve utangaç da olsa bir dönüþüm yaþama çabasý gözlendi.
Takip siyaseti; seçim zamanlarýnda büyük ölçüde sosyal politikalardan ibaret olan baþlýklar etrafýnda, oldukça kötü bir taklit siyasetine dönüþmektedir. Özellikle CHP açýsýndan, merkez medyanýn da köpürtmesiyle trajik sahneler ortaya çýkmaktadýr. Türkiye’nin iktisadi anlamda en zengin ve en liberal sýnýflarýndan yoðun destek alan CHP, ortaya saçtýðý kötü taklit yansýmasý popülist vaatleriyle, bir hedef kitlesine ulaþma amacýndan ziyade, kendi kitlesini rahatlatma amacý güdüyor. 2002’de en zengin yüzde 10’luk kesimin ortalama geliri en yoksul yu?zde 10’luk kesimin gelirinin 18,3 katý iken,
2013 yýlýnda bu oran 11,7 katýna geriledi. Böylesi bir dönüþümün sebep olduðu baskýnýn altýndan önce takip, ardýndan da taklit siyaseti ortaya çýkmýþ oldu.
Benzer bir taklit dilini çok daha ciddiyetsiz bir þekilde benimseyen bir diðer aktör ise HDP. Ayný anda demokratikleþme ve ekonomi konularýnda sorumsuzluk ekseninde CHP dilinin bir türevi olarak ortaya çýkan HDP’nin seçim söylemi, seçim sonrasýna aksedecek siyasal bakiyeyi umursamaksýzýn tüketime sokuldu.
MHP ise takip ve taklit arasýnda arafta kalmýþ bir parti olarak, oy aldýðý seçmenin kendisine tekrar oy vermesini aþamayan bir kýsýr döngüye gönüllü bir þekilde razý olmuþ durumda.
Seçim öncesi muhalefetteki siyasi partilerin durumu bu iken Ýstanbul’da bir uçak kazasý yaþandý. Kazaya dair ise medyada þu haber yer aldý: “THY uçaðýnýn motoru yanar halde zorunlu olarak Atatürk Havalimaný’na inmesine, önündeki uçaðýn yarattýðý boþluðun (vorteks) neden olduðu ortaya çýktý. Boeing 787 Dreamliner uçaðýnýn yarattýðý “wake turbulence” (vorteks) nedeniyle böyle bir olay yaþandýðý öne sürülürken; kaptan pilot Bahadýr Altan, öndeki uçaðýn yarattýðý boþluða, diðer uçaðýn girmesine Wake türbülansý adý verildiðini anýmsatarak ‘Öndeki uçaðýn yarattýðý hava boþluðu arkadaki uçaðý etkiler. Bu uçaðýn önündeki Boeing 787
Dreamliner ile arasýndaki uzaklýkta belli bir mesafede olmasý lazým. ”