Muhalefetin ata sporu: Harakiri

Kılıçdaroğlu ve Bahçeli ilginç bir seçim taktiği geliştirmiş durumda. Adayları son derece steril, ılıman, etliye sütlüye bulaşmayan bir pozisyonda dururken kendileri olabildiğince gerilimi yükselterek Erdoğan’ı farklı bir mindere çekmeye çalışıyorlar.

Grup konuşmalarında kullandıkları dil son derece saygısız, tahrik edici ve kavga çıkarıcı...

Kavga çıkararak Erdoğan’ı kavga eden adam durumuna düşürmek, seviyeyi aşağıya çekerek düşük düzeyli bir aday algısı üretmek, tahrik edici saldırılarla Erdoğan’ı sertleştirerek ‘kutuplaştırıcı aday’ izlenimi uyandırmak istiyorlar. 

Erdoğan’ı dibe çekeyim derken kendilerini batırıyorlar. Erdoğan’ı siyaseten yok etmek için kendilerini yok etmeyi, siyaseten anlamsızlaştırmayı göze almış durumdalar. Akıllarınca Erdoğan onlara uyacak ve ‘cumhurbaşkanlığına yakışmayan bir profil’ sergileyecek... Adayları da bu arada kendisine biçilen ‘sentetik rolü’ oynayacak.

“Muhalefetle kavgalı bir kişi cumhurbaşkanı olamaz” algısı üretmek için tüm köprüleri atıyorlar, ellerinden gelen çirkinliği yapıyorlar.

Bu seçim yaşadığımız muhalefet sorununu daha fazla görünür hale getirdi. Nasıl muhalefet edeceğini bilmeyenler nasıl iktidar olunacağını bilebilirler mi?

Muhalefet AK Parti gibi büyük halk desteğine sahip bir iktidarla nasıl mücadele edebileceğini bilmiyor. Halkın kendisiyle özdeşleştirdiği ve yaptığı hizmetlerle göz dolduran bir partiyle nasıl baş edileceğini kestiremiyor. Bu yüzden de geçmişin hep kaybettiren klasik taktiklerine sarılıyor.

AK Parti 12 yılda sürekli büyüdüyse bunda kendi başarısı kadar muhalefetin başarısızlığı ve kendisine cephe açan odakların yanlış hamleleri de etkili oldu.

Yok etmeye dönük saldırılar AK Parti’yi tam tersine daha da büyüttü. Kirli ilişkiler, ilkesiz ittifaklar, her yolü mübah gören anlayışlar AK Parti’nin gücünü zayıflatamadı. 30 Mart’tan önce yaşananlar bunun çok açık bir örneğiydi. Muhalefet bundan ders çıkarmamış gibi aynı ittifakları, aynı kirli ilişkileri, aynı yanlış yöntemleri sürdürüyor.

CHP ve MHP’nin ilk yarısı 30 Mart’ta neticelenen ve ikinci yarısı 10 Ağustos’ta oynanacak olan kaybet-kaybet oyununu devam ettirmesi belki anlaşılabilir. Bütün varlığını rakibini yok etmek üzerine kuran bir anlayış harakiri yapmakta serbesttir. Benim anlamadığım ise HDP’nin tutumu...

BDP, Gezi olaylarıyla başlayan 17 Aralık’la devam eden hükümet karşıtı hareketlerin içine tam anlamıyla girmeyerek kendisi açısından doğru bir şey yapmıştı. Çünkü hükümete yönelik tahammülsüzlüğün önemli bir sebebini çözüm süreci oluşturuyor ve eğer BDP bu oyuna alet olsaydı celladıyla iş tutmuş olacaktı.

Gelinen noktada Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesini engelleme çalışan ‘statüko bloğu’ HDP’yi de saflarına çekmeye çalışıyor. Demirtaş’ın merkez medya tarafından pompalanması, HDP’nin hiç yer bulamadığı kadar medya desteği görmesi bu oyunun bir parçası. HDP aşkı, Erdoğan karşıtı cephe için sadece taktik bir hamle...

Kendi piar’ını yapmak adına bu ilişkiyi kabullenmiş görünen Demirtaş statükonun kayığına binerek yanlış sulara yelken açmış durumda.