Mehmet Uçum: Muhalefetin direnci halk karşısında tuz buz olur

7 Haziran seçimlerinin ana teması yeni anayasa ve başkanlık. Partiler arası rekabet de bu tema etrafında olacak. “Türkiye ikinci büyük atılımını yapacağı karar anında” diyen AK Parti Kars milletvekili adayı hukukçu Mehmet Uçum ile AK Parti’nin değişim teklifini konuştuk. “Yetmez Ama Evet” kampanyasının, “Çocuklar İçin Adalet Çağırıcıları” inisiyatifinin etkin isimlerinden olan Uçum, Akiller Heyeti Doğu Anadolu bölgesi üyelerinden. Ve yeni anayasa için şehir şehir dolaşıp halkın taleplerini dinleyenlerden.

UÇUM: Türkiye toplumu son dokuz seçimde değişim iradesini ortaya koydu, hukuk sistemi ve siyasi krizleri oy gücünü kullanarak çözdü. Toplumsal/siyasal meşruiyet başkanlık sistemine yönelmiş durumda. Engel olmak isteyeni halk sandıkta cezalandırır.

7 Haziran nasıl bir seçimin tarihi? Neyin yol ayrımında ya da arefesindeyiz?

7 Haziran seçimleri Türkiye’nin ikinci kuruluşunun başlangıç seçimleri. Ak Parti’nin Yeni Türkiye Sözleşmesi “süreklilik içinde yeniden inşa ve çoklukta birlik” ilkeleri üzerine kurulu. Ak Parti 2002’den itibaren millet iradesine dayanarak Türkiye’de büyük bir değişim başlattı. Süreç toplumun demokratik iradesinin önündeki engelleri temizleme süreci olarak işledi. Gelinen yol bir anlamda kurumsal vesayetlerin geriletilmesi ve etkisizleştirilmesi süreci oldu.

- Toplumsal irade bu değişimin neresinde?

Türkiye toplumu son dokuz seçimde değişim iradesini güçlü biçimde ortaya koydu. Hukuk sistemi ve siyaset krizlerini oy gücünü kullanarak çözdü. Başka bir anlatımla; Türkiye toplumu bütün bileşenleri ve kimlikleriyle halkın iradesini baskılamaya çalışan vesayetçi yapıları tasfiye kararlığıyla hareket etti. Şimdi toplumsal ve siyasal koşulları hazırlanmış yeni siyasal sistemin kuruluşu aşamasına geçmiş durumdayız.Bu nedenle 2015 seçimleriyle birlikte siyasal tarihimizde belki de ilk kez halkın iradesine dayanan anayasa ile bir demokratik hukuk reformu başlatılacak.

Yeni anayasa toplumun ihtiyacı

- Bu atılım ancak Meclis’te bu değişikliği yapacak-destekleyecek parti grubu/gruplarıyla mümkün. Eğer istenen olmazsa ne olur?

Öncelikle belirtelim ki Ak Partinin Mecliste büyük bir çoğunluk sağlayacağı bütün seçim araştırmalarında gözüküyor. Bu açıdan Meclis aritmetiğinin Ak Parti aleyhine değişme ihtimali küçük. Bununla birlikte Ak Partinin güçlü biçimde tek başına hükümet olmasını etkilemeyecek bazı sayısal değişiklikler olabilir fakat bunların yeni anayasa stratejisini hayata geçirmek bakımından büyük etkisi olmaz. Diyelim ki Meclis aritmetiği yeni anayasayı Ak Parti dışındaki partilerin engelleyeceği şekilde oluştu, Mecliste ortaya çıkabilecek tıkanıklığı yine halk iradesiyle aşarız. Çünkü anayasa ihtiyacı sadece tepedeki siyasi aktörlerin değil bütün Türkiye toplumunun ihtiyacıdır. Türkiye toplumu bu ihtiyacının karşılanmasını engelleyecek her siyasi aktörü sandıkta cezalandırır. Buna dair hiç şüphem yok.

Anayasanın sahibi halk, siyasiler asistan

- 2008’de anayasacılara hazırlattığı taslaktan beri, AK Parti’nin anayasa fikrinde, metninle, yapım metodunda değişiklik oldu mu?

Yeni anayasa halkın anayasasıdır. Sivil anayasa derken; Türkiye toplumunun iradesine göre toplumun ihtiyaçları ve talepleri dikkate alınarak yazılacak ve yürürlüğe konulacak bir anayasadan söz ediyoruz. Anayasa yapma hakkı halka aittir. Halk, asli kurucu iradedir. Siyaset kurumu anayasa yapma sürecinde sadece halkın asistanlığını yapmakla yükümlüdür. Dolayısıyla bizim anayasa yapma metodumuz halka dayanan, halkın iradesini hukuki metne dönüştüren, halk esaslı bir metottur. Elbette hukukçular bu süreçte uzman asistan olarak görev yapacak. Ama bu demek değildir ki, anayasa yapma işi hukukçulara aittir. Bizim yöntemimiz toplum merkezlidir. Halkla başlayıp halkla biten bir anayasa yapım yöntemi.

Devlet üzerinde halk iradesi güçlenmeli

- Ak Parti parlamenter sistemi bir diğer demokratik yöntem olan başkanlıkla değiştirmeyi önerdi. Hukukçu olarak söyler misiniz Türkiye başkanlık sistemine neden geçmeli?

Türkiye’de başkanlık tartışması ya teknik bir tartışma olarak ya da Cumhurbaşkanımızın ismi üzerinden yapılıyor, bu tartışma tarzı ve içeriği külliyen yanlıştır. Başkanlık meselesi halkla devletin ilişkisi meselesidir. Konu milletin iradesine dayalı bir devlet anlayışı üzerinden ele alınmalı. Türkiye’yi başkanlık sistemine iten tek sorun bürokratik işleyişinin yarattığı tıkanıklıklar değil. 2007’de ortaya çıkan hukuk ve siyasal sistem krizi başkanlık sistemine yönelmemizde en önemli etken. Dünya anayasa yargısı tarihine bir hukuk katliamı olarak geçen 367 kararı halkın demokratik iradesini yok saydı. Kriz yine halkın iradesiyle çözüldü, 2007 referandumunda yüzde 70 ile halk “Cumhurbaşkanını ben seçeceğim” dedi, bir anlamda Cumhurbaşkanlığı makamına el koydu. Geçen yıl da seçtiği Cumhurbaşkanının ülke siyasetinde etkili ve aktif olmasını istedi. Türkiye’de makro siyaset, ilke siyasetinin merkezi cumhurbaşkanlığı makamına kaydı. Bu verili durum toplumsal ve siyasal meşruiyetin başkanlık sistemine yöneldiğini gösteriyor. Halkın devlet üzerindeki etkisini güçlendirmek ve giderek egemen kılmak için artık başkanlık sistemi zorunludur.

Restorasyonla yola devam edemeyiz

- Muhalefet zihnar olmaz diyor. Son söz sandığın ama netleştirelim: Türkiye mevcut sistemi restore ederek yola devam edebilir mi?

Sözü edilen partilerin başkanlık sistemine hayır demesi esasında halkın iradesine hayır demektir. Bu partiler meseleyi halkın talepleri ve ihtiyaçları üzerinden değil, isim üzerinde tartışarak aslında kendi tabanlarının ihtiyaçlarına karşı da bir tutum alıyorlar. Konu bu açıdan ele alındığında bu partilere destek veren sosyolojiler de esasında başkanlık sistemine geçişin doğal müttefikleri olarak ortaya çıkıyor. Bu partilerin seçkinci ve halka üsten bakan yaklaşımları toplumun halkın başkanlık sistemine geçiş yönündeki iradesinin gerçekleşmesine engel olamaz. Parlamenter sistemin restorasyonu yoluyla Türkiye’nin devam etmesi mümkün değildir. Bunu isteyenler Cumhurbaşkanlığının halk tarafından seçilmesi hakkını ortadan kaldırmak isteyenler.  Türkiye cumhurbaşkanını iyi resepsiyon versin, büyük elçi kabul etsin diye değil ülke siyasetinin merkezinde bir cumhurbaşkanı olsun diye seçti.

Kopya değil kendi modelimiz olmalı

- Muhalefetin direncine rağmen bu değişiklik nasıl mümkün olacak peki?

Başkanlık sistemine geçiş bir anayasa değişikliği veya yeni bir anayasa yapma konusudur. Değişikliğin nasıl olabileceği mevcut anayasada yazılıdır. Bu değişikliği yapmaya yetecek bir parlamento çoğunluğu sağlandığında zorunlu veya ihtiyari referandumla bu değişiklik gerçekleşir. Yeni anayasa yapma imkânı doğarsa parlamento yeni anayasanın yazım ve kuruluş süreciyle başkanlık sistemini getirebilir. Muhalefetin direnci her durumda toplumsal, siyasal ve hukuksal meşruiyete dayalı olarak aşılabilir. Asıl meşruiyet halkın iradesinden doğar. Muhalefetin direnci halkın iradesi karşısında tuzla buz olur.

- Başkanlık sisteminin dünyada farklı örnekleri var. Türkiye için en uygunu hangisi?

ABD ve Fransa modeli bu ülkelerin kendi ihtiyaçlarına göre şekillenmiş modellerdir. ABD, Başkanlık sistemi kuruluşundan bu güne kadar çok çeşitli değişimler geçirmiş ve her kriz döneminden sonra o krizi çözecek yapılar ve kurallarla desteklenmiştir. Aynı şey Fransa için de geçerli. Elbette dünyadaki demokratik başkanlık sistemi modellerinden esinlenebiliriz ancak onları birebir algılamak bir siyaset ve hukuk mühendisliği olur ve böyle bir yöntem asla meşru değildir.

Yeni sistem ‘millet başkanlığı’ sistemi

- Kendi modelimizi mi üretmeliyiz?

Türkiye’nin tarihinden gelen içinde bulunduğu coğrafyadan kaynaklanan 92 yıllık Cumhuriyet deneyimimizden ortaya çıkan çok sayıda yerel ve ilkesel özelliği vardır. Konuyu Türkiye’nin ihtiyacına uygun Millet başkanlığı-Halkın başkanlığı yaklaşımı üzerinden ele almamız gerekli. Bizim önerdiğimiz başkanlık sistemi ilkesel olarak halkın devlet üzerindeki egemenliğini güvence altına alan bir sistemdir. Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması ilkesini kâğıt üzerinde bırakan değil hayata geçirecek olan bir sistemdir. Bir yönüyle yerelden merkeze doğru irade akışı sağlayacak bir sistem diğer yönüyle ülkemizin bütünsel olarak çok güçlü kılan bir merkezi yapı söz konusu olmalı. Bürokrasiyi siyasi bürokrasi olmaktan çıkaran ve idari bürokrasiye çeviren bir yapı olmalı. Devlet aygıtlarının kapalı devre işleyen bir yapı olmaktan çıkarılması esasına dayanmalı.

Parlamentoyu da Başkanı da halk seçer

- Başkanlık sisteminde başkan ile parlamento arasındaki ilişki ve görev dağılımı nasıl olacak? 

Başkanlık sisteminin en önemli özelliği; hem başkanın, hem de parlamentonun halk tarafından seçilmesidir. Halk seçimler ve denetleme yoluyla devlet üzerinde ne kadar etkili olursa milli egemenlikte o kadar hayata geçer. Başkan ve parlamento arasında rol ve görev paylaşımı yürütme ve yasama fonksiyonlarına göre belirlenir. Ancak yasama parlamenter sistemde olduğu gibi sadece iktidar partisinin çoğunluğuna dayalı olarak kontrol altında tuttuğu bir yer olmaktan çıkar. Başkanın yürütmeye halk tarafında seçilmiş olması halka hesap verme konusunda güçlü bir siyasi sorumluluk ortaya koyar. Halk hem yasamayı, hem yürütmeyi doğrudan belirleme yetkisine sahip olduğu için egemenlik kullanımı daha aktif olur.

Asıl ‘diktatörlük’ diyenler halk iradesinden kaçıyor

- Milletvekili seçimi, temsilin mahiyeti değişir mi peki?

Başkanlığa geçişte milletvekilliği seçiminde sistem değişikliği olmaz. Barajsız dar bölge veya düşük barajlı dağıtılmış bölge sistemlerini tartışabiliriz. Önemli olan başkanlık sisteminde milletvekillerinin mensup oldukları parti merkezilerine bağımlılıklarını ortadan kaldırmaktır. Milletin vekilleriyle millet arasında doğrudan etkileşime dayalı bir sistem kurmak gerekiyor. Öte yandan Türkiye’de tek adam yönetimi ve diktatörlüğe Türkiye toplumu izin vermez. Başkanlıkla tek adam yönetimine geçilecek korkusunu yaymaya çalışanlar bu toplumun demokratik millet iradesini bilmeyenler, görmeyenler, bunu göz ardı edenlerdir. Halkı küçümseyen bir politikanın temsilcisidirler. Bunlar halka güvenmeyen bir siyasetin eşiğindeler. Türkiye bu söylemlere pabuç bırakmaz.

AK Parti bir halk hareketidir içinde yer almak şereftir

- Sivil alanda etkili bir siyaset yapıyordunuz zaten. Parti siyaseti yapmak neden icap etti? Nasıl bir anlam yüklediniz?

Özel olarak parti siyaseti yapmak gibi bir tercihim yoktu. Türkiye toplumuna layık bir siyasal sisteme kavuşma, tüm dünyaya esin kaynağı olabilecek bir demokrasiye ulaşmak, bu toplumun bileşenlerini oluşturan her kesimin özgürce yaşadığı bir siyasal toplum olmak kendimi idrak ettiğimden beri en büyük rüyamdır. Bu nedenle çocuk denilecek yaştan itibaren siyaseti iyi biliyorum. Zamanla farklı zeminlerde ve biçimlerde aktif siyasetin içinde yer aldım. AK Parti’yi sadece bir parti olarak değil, demokratik bir halk hareketi olarak görüyorum, demokrasi koalisyonu olarak kabul ediyorum. Cumhuriyetimizi kalıcı demokratik Cumhuriyete dönüştürmek yolunda Ak Parti içinde görev almaktan onur duyuyorum.

 

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ