Muhammed Ali’yi niçin seviyorsa ümmet, Erdoğan’ı da o yüzden seviyor

Efsanevi boksör Muhammed Ali, vefatının ardından milyonların sevgilisi bir yıldız sporcu olarak uğurlandı asli yurduna... Google’a bastığınız anda, ismiyle ilgili 16 milyon üç yüz bin bilgi geliyor tek vuruşta. Sosyal medya, onun görüntüleri, konuşmaları, müsabakalarıyla dolu... Apartman duvarlarında devasa resimleri var, posterlerini gururla taşıyan yüz binlerce insan...

Bu yoğun ilgiye bakıp da yaşadığı 74 yıllık hayatın, onun için çok kolay geçtiğini söyleyebilir miyiz?  Hayatı boyunca ondan ve temsil ettiği itirazcı değerlerden hiç de hazzetmemiş Trump gibi Cumhuriyetçiler bile onunla ilgili güya övgü dolu sözler sıralıyorlar. Gerçekten hep böyle mi gitmişti işleri ‘’esmer yıldız’’ın... Herkes sırtını sıvazlayıp, iftihar sözcükleriyle yolunu mu açmıştı hayatı boyunca...

Oysa o, mesela Vietnam savaşına karşı giriştiği vicdani red’din sonucunu hapis yatarak ödemiş bir sivil itaatsizdi aynı zamanda. Ülkesindeki çok güçlü Yahudi lobilerini kızdıracak, çileden çıkartacak ve her türlü sansürlerine maruz kalacaktı mesela Filistin’in işgaline karşı çıktığı için. Hemen her fırsatta dile getirdiği İsrail eleştirisi yüzünden iç güvenlik ve istihbarat tarafından sürekli gözetim altında tutulan bir kimseydi. ‘’Beyaz adamın yükü’’ diyordu onu linç etmek isteyen gazeteler. Fiziki takipten, telefon dinlemeye kadar her türlü tedbirin alındığı birisiydi Muhammed Ali... Galibiyetleriyle nam salan bir sporcu oluncaya kadar içinde yetiştiği güç koşulları ise hiç kimse zikretmiyor bile. Irk ayrımına baş kaldırı, Yoksullara sosyal güvence, afroamerikanlara sağlanacak fırsat eşitliği, eğitim imkanları ve barınma/konut talepleri gibi dillendirdiği sosyal politik istemleri de gündemde değil...

Tüm bu siyasal duruşlarından, mücadelesinden, ödediği bedellerden arındırılmış bir Amerikan Yıldızı olarak alkışlıyor onu dünya... Oysa onun tabi tutulduğu bu sansür veya arındırma/temizlik operasyonu, tam da Muhammed Ali’yi Muhammed Ali yapan esasları ortadan kaldırmayı hedefliyor...

Niçin milyonlarca insan Ali’yi, nefeslerini tutarak takip ediyordu? Niçin dünya Müslümanları Ali’nin her yumruğunda tekbir getirerek seviniyorlardı? Niçin insanlar doğan bebeklerine Muhammed Ali ismini takıyorlardı... Yılların birikmiş mağlubiyetini hatta Osmanlı’nın yıkılışından bu yana tecrübe edilen esaret ve fena muamele yükünü, işgali, dışlanmayı, aşağılanmayı, itilip kakılmayı, köleleştirilmeyi... Muhammed Ali’nin galibiyetleriyle beraber silkindikleri bir maküs talih olarak bitiriyorlardı. Ali, özgüven demekti. Ali, ezilmeye reddiyeydi, mağlubiyet kaderimiz değildir anlamındaydı, değiştirebiliriz iradesiydi Muhammed Ali... O, milyonların isyanı ve itirazıydı...  

***

Cumhurbaşkanımızın Muhammed Ali’nin cenazesindeki tek dünya lideri olması sizce de tesadüf müdür? Muhammed Ali dünya Müslümanlarınca niye seviliyorsa, bugün Tayyip Erdoğan da aynı sebeplerle seviliyor. Birisinin yumruğu, diğerinin van minut’u gönüllere taht kurdu.

Cumhurbaşkanımızın cenaze töreninde bir konuşma yapacakken iptal edildiği, Kuranı Kerim tilavetinin programdan çıkartıldığına dair söylentiler oldu... Oysa zaten okyanus aşarak gitmişti cenaze namazına. Son bir helalleşme için, hepimizin selamlarını iletmek için çıkmıştı yola. Konuşma yapmamış olsa ne çıkar? Cenazede konuşma yapılması gibi bir adet yoktur zaten bizde. Namaz kılınır, Kuran okunur, yakınlara taziye verilir. Oradaki tek dünya lideri oluşu her şeyi açıklamıyor mu?

Ya Hüseyin Barak Obama’nın cenazeye gelmeyişine ne demeli? Aynı ülkenin vatandaşı, aynı acılı afroamerikan hikayenin mensubuyken, niçin gidemiyor cenazeye... Onu engelleyen sebepler nelerdi acaba? Obama’yı kim sansürlemişti? Onu hangi sebepler engellemişse, aynı sebepler Erdoğan’ın katılımını engelleyememişti neticede...