Muhteşem Yüzyıl yasaklanacak mı?

Muhteşem Yüzyıl dizisine birçok açıdan ben de karşıyım. Karşı oluş gerekçemi dizi yayına girdiğinde yazmıştım. Televizyon ekranlarında da dile getirmiştim.

İtirazlarımı dile getirirken, bunun bir televizyon dizisi olduğunu, konunun “memleket meselesi” haline getirilmemesi gerektiğini de eklemiştim.

Bazılarınız, “Ne var yani, alt tarafı bir televizyon dizisi” ifadesine ihtirazi kayıt düşebilir ama konuştuğumuz “alt tarafı bir televizyon dizisi...”

Bir “belgesel” değil yani...

Bir kurgu.

Sanatçı (burada yönetmen ve senarist) tarihsel olayları yeniden kurgulayabilir, kendi muhayyilesine uygun bir “gerçeklik” yaratabilir (bu konuda bkz. “Sanat ve Gerçeklik” konulu bilumum estetik kitapları, Fischer’inden Barthes’ına bilumum sanat felsefecileri), hatta gerçekliği kırarak yeni bir gerçeklik oluşturabilir.

Hülasa, sanatçı, “yaratma özgürlüğü” çerçevesinde, elinden gelen her melaneti sergileyebilir.

Bunu nasıl yaptığına bakarız.

Kendine göre bir gerçeklik oluşturan ve yeniden “ambalajlayan” sanatçı, bunu “sanat doğruları” ve “estetik kalıpları” içinde yapabiliyor mu, işini doğru sunabiliyor mu, estetik bir tat bırakabiliyor mu?

Kıstas budur.

Burada “yaratma özgürlüğünün kötüye kullanımı” aranmaz.

Dolayısıyla, “yaratma özgürlüğünün kötüye kullanımı” bir tezciye nedeni değildir.

Muhteşem Yüzyıl’a gelince...

Mevcut gerçekler (yaşanmış olaylar) üzerinden giden ama kendi gerçekliğini oluşturamayan bir dizi. Var olan/yaşanmış olayların farklı üretimini yaptığınızda, bir “sanat gerçekliği” oluşturmuş olmuyorsunuz. Sanatçı muhayyilesi devreye girmiyor burada. Sanatçı muhayyilesi, “zaten öyle olmuş” olayları “bence böyle olmalı” yaklaşımıyla yeniden üretiyor ve çarpıtarak sunuyor.

Bu da bir tecziye nedeni değildir elbette.

Sanatçı (yönetmen ve senarist), “zaten olmuş” olayları eksen alarak (söz konusu tarihsel dönemi dekor kabul ederek) birtakım muhayyel kahramanlar yaratabilseydi ve o kahramanların algısına göre bir hikâye kurgulayabilseydi, biz o muhayyel kahramanların devinimine bakarak “hah oldu” yahut “olmadı” diyebilirdik.

Burada bir şey diyemiyoruz.

Çirkinlik.

Tamamen çirkinlik.

Hatta, terbiyesizlik.

Dönem, bildik bir dönem çünkü...

Kişiler, bildik kişiler...

Olaylar, bildik olaylar...

Muhteşem Yüzyıl’cılar bütün bu bildik olayları ve kişileri merkeze alarak, “bize göre böyle olmalı”mantığıyla bir hikâye kurguluyor ve müşterinin pornografik merakını gıdıklayarak büyük paralar kazanıyor.

Bunun bir “müeyyidesi” olmamalı mı?

Hali hazırda “tarihsel olayları çarpıtmak suçtur” şeklinde bir yasa yok.

Böyle bir yasa olmaz zaten.

Rencide olduklarını düşünen taraflar (Hanedan mensupları), isterlerse mahkemeye başvurup “bu dizi dedelerimizi çirkin bir surette resmediyor” gerekçesiyle “tahkir ve tezyif davası” açabilirler.

Mahkeme ne karar verir, bilemem.

Dizinin yasaklanması yoluna gitmez elbette.

Bu arada istihbar ediyoruz ki, bir AK Parti milletvekili, RTÜK Kanunu’na “tarihsel şahsiyetler küçük düşürülemez” maddesinin eklenmesi için teklifte bulunmuş.

Boş işler bunlar.

Her çirkinliği “yasal yaptırıma” tabi tutamazsınız.

Parlamentonun iş ve iştigal edinmesi gereken daha önemli konular var.