Müjdemi isterim liberaller

KCK Yürütme Konseyi Eş başkanlığı, 2012 sonunda fiilen başlatılan, 2013 yılı Newrozunda ise kamuoyuna duyurulan ateşkesin sona erdiğini açıkladı. (Gazete haberi.) 

Hasan Cemal, Mehmet Altan ve Cengiz Çandar bu “güzel gelişmeyi” mutlaka sevinçle karşılayacak, “Böyle olacağını biliyorduk” ayaklarına yatacaklardır. Ve utanmayacaklardır.

Haberi okumaya devam ediyoruz: Gerilla güçlerinin büyük bir sorumluluk duygusu ve titizlikle çatışmasızlığa uyduğuna dikkat çeken KCK Eş Başkanlığı, “Ancak Türk devleti ‘Ben devletim, bildiğimi yaparım’ diyerek ateşkese uymamış, sürekli çatışmalara yol açacak edimlerde bulunmuştur” ifadelerine yer verdi.

Buradaki “edimler” (Ertuğrul Kürkçü ve hemcinslerinin hoşlanacağı ifadeyle söylersek), herhalde Selahattin Demirtaş’ı “imliyor...” Demirtaş çünkü, beyanları ve tavırlarıyla, “sürekli çatışmalara yol açacak edimlerde” bulundu, bir batında 52 Kürt vatandaşının öldürülmesini sağladı. Üzerine de, “Türkiye Türklerindir” sofrasına koşup, yanık sevda türküleri okudu. (Şimdi sıkılmadan “Koalisyon şartımız demokrasi, adalet ve barış” diyor.)

Hatırlarsanız, 24 Mart 2015 tarihinde, bu köşede, “PKK neden silah bırakmaz?” diye sormuş, kendimce gerekçelerimi sıralamıştım.

O yazıyı yeniden “dikkatlerinize” sunuyorum.

Hayır, “Ben demiştim” demek için değil...

Ben demiştim, evet ama kendime haklılık çıkarmak için değil, sıraladığım “gerekçelerin” daha iyi anlaşılacağını düşündüğüm için hatırlatıyorum o yazıyı.

Okuyalım:

Bugüne kadar, sınır dışına çekilme vaadi dahil, hiçbir konuda olumlu adım atmamış ve hissesine düşen bütün sorumluluklardan kaçmış “eli silahlı örgüt” gerçekliği ortada dururken, hemen bir “izleme heyeti” oluşturma ve İmralı’ya seferler düzenleme fikri “çözüm sürecine” ne yarar sağlar?

Naçizane, 8 Haziran sabahı, şer ittifakını sevindirecek siyasal bir tablonun oluşacağını düşünmüyorum ama “daha kötüsünün” geleceğini, PKK’nın bu hengâmede daha da güçlenerek çıkacağını ve silah bırakmama konusunda elinde bir dizi mazeret bulunduracağını tahmin ediyorum.

Çünkü PKK silah bırakmak istemiyor...

Bırakmayacak.

Karşımızda, “eli silahlı örgüt” tanımlamasının da ötesinde, sürekli stratejik hamleler yapan ve silahın meşruiyetini sağlamak için önüne gelen her fırsatı kullanan siyasal bir yapı var. Bu yapı, artık daha büyüğüne talip... Devlet olmak istiyor. “Barışa gönüllüymüş gibi” göründüğü dönemlerde bile, el altından barış ihtimalini uzaklaştıran hamleler yaptı ve sürekli etki alanını genişletti.

Bir motto haline gelen “Ne zaman barış ihtimali belirse, bir şeyler oluyor” cümlesi durumu özetliyor aslında.

Evet, hep bir şeyler oldu.

Bu “bir şeyler” sadece devlet orijinli değildi. Örgüt cephesinde de bir şeyler oldu ve görünen o ki olmaya devam edecek.

PKK’nın siyasi uzantısı olan parti (bugünkü HDP) bugüne kadar “Devlet içinde barış istemeyenler var” mazeretine sığındı, “çatışmasızlığı” bitiren karakol baskınlarını ve toplu katliamları “devlet içindeki gizli el”e ihale etti ama “devlet içindeki gizli el”in varlığını kullanarak nüfuz alanını genişleten ve bunu silahın meşruiyetine gerekçe yapan PKK’yı sulh çizgisine çekecek siyasal bir tutum da geliştirmedi, geliştirmek istemedi...

Devlet içinde barış istemeyenler vardı, bu görülüyordu. Ama Kürt siyasal hareketi içindeki bazı unsurların barış konusundaki gönülsüzlüğü ve PKK’ya alan açan tavırları mesele bile yapılmıyordu.

Muhalif kesim, “Erdoğan’ın izleme heyeti konusundaki gönülsüzlüğü, silah bırakmak istemeyen PKK’nın eline güçlü bir mazeret vermiştir” diyor.

PKK’nın eline en güçlü mazereti, içinde liberal, sosyalist, Beyaz Türk ve paralel unsurların bulunduğu “şer ittifakı” veriyor oysa.

Erdoğan nefretinin motive ettiği bu unsurlar, PKK’ya silah bırakmaması konusunda, neredeyse açık telkinde bulunuyorlar.

Hemen “Silah bırakmayın... Ne karşılığı silah bırakacaksınız ki? Bakın Öcalan da sizi sattı” çağrısını hatırlayalım. (Bir liberal, dağ bayır dolaşıp, örgüte bu telkinde bulunuyordu.)

Bir başka liberal de şunları söylüyordu: “Kobani direnişiyle bütün dünyanın hayranlığını kazandınız. Erdoğan’la dar çerçeveli bir barış size bir şey kazandırmaz. Daha büyüğüne talip olun, bağımsız devlet kurun.”

Bu unsurlara, “Oyum HDP’ye” diyen sosyalistlerle, Kandil’le temas arayan “paralel” örgütü de dahil edebilirsiniz.