Mü’minlerin aşk ikliminde

-Mekke-

Mekke’deyiz.
Çarşamba günü geldik. Zorlu, tam 7 saat süren bir Cidde havaalanı prosedüründen- bürokrasisinden sonra girdik Suudi Arabistan’a. 

Oradaki zorluğu, Mekke yoluna girdiğinizde unutuyorsunuz. Hele uzaktan Kabe’nin bulunduğu noktayı işaretleyen saat kulesi göründüğünde artık gündeminiz değişiyor.

Mekke Kabe demek. Kabe’nin etrafında bütün bir İslam mukaddesatı. Biraz siyer bilenler, buralarda Peygamber rayihası almakta da gecikmezler. Peygamber rayihası, sahabe kokusu...

Kabe Allah evi. Beytullah. Mü’minlerin aşk odağı. Sufilerin Kabe ile kalb arasındaki kıyaslamalarının ve kalbi bir adım öne geçirmesinin kuşkusuz bir anlamı var ama, Kabe’yi bir kıble - yöneliş odağı olarak irade buyurup insanlığın önüne koyan Rabbani tasarrufun hakkını gözardı etmemek lazım. İşte insanlar akıyor oraya doğru ve gönüller, belli ki oradan Rabbani duygulara yöneliyorlar.

Kulunu yaratan da O (c.c.) onun gönül ikliminin nasıl akacağını bilen de O (c.c.).

Milyonlar, milyonlar. Burada olup görmek lazım insanların gözündeki Kabe’ye tutunma hasretini. Ah bir Kabe örtüsüne ellerini uzatabilse de “Ya Rabbi, ya Rabbi” diye seslense. Kabe’nin “Siyah taş”ına dudaklarını dokundurabilse...

Pervaneler gibi milyonlar... Dönüyor, dönüyorlar. Dudaklar kıpır kıpır. Belli ki “Semi’ ve Basir olan”a gönüllerini taşımak istiyorlar. Yanımda eşim var. Gözleri yaşlı, sesleniyor, sesleniyor.  

Gelin bakın, dünyanın dört bir yanından gelmiş, memleketinde olsa belki ayaklarında hiç sokağa çıkma dermanı bulunmayan insanlar Kabe’nin etrafında dolaşabilme (tavaf) aşkıyla didinip duruyorlar.

İslam’ın evrensel çağrısının en net görüleceği yer Kabe’nin etrafı. Hac ortamı. Bütün dünyanın aşk yüklü insanları buraya akmışlar.

Diyorsunuz, işte buradaki yürekler dünyanın dört bucağına taşınmalı ve oraları aşkla inşa etmeli. Düşünün bir, milyonlarca Kabe ruhunu yüklenip gitsin insanlar dünyanın dört bucağına ve oralardaki her mescide, her seccadeye, her namaza, her niyete bir kıble hassasiyeti, bir Kabe’ye tutunma sevdası taşısınlar.

Buralar, hani deyim yerindeyse “Hep Huzur hali”nin yaşandığı mekanlar. “Ve hüve maaküm eynema küntüm. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir.” Bütün bu beldeler “Harem” diye biliniyor. Kabe’den yüzlerce metre uzakta Kabe imamına uyup “Allahüekber” diyor, namaza duruyor insanlar. Haremdesiniz. O’nun (c.c.) evindesiniz. Rahman’ın misafirlerisiniz. O’nun rahmetine, lutfuna, keremine sığınmışsınız. O’na yakınsınız. O’nunla bütün irtibatlarınızı yenilemeye gelmişsiniz. Bu iradeyi kuşanarak gelmişsiniz. Buradan başka bir insan olarak dönme azmindesiniz. Yükleneceksiniz. Yükleneceksiniz. Pozitif enerjiler yükleneceksiniz. Pozitif enerji demek, İslam imanının yüreklere bütün derinliği ile yüklenmesi demek.

İlk Cuma’yı kıldık önceki gün. Önümüzdeki Cuma Arafat’ta olacağız inşaallah. Cuma vaktine doğru Kabe’ye doğru gelen bütün yollar Mescid haline geliyor. Mescid’in ana mekanına giren kapılardan içeri alınmıyor insanlar. Biz de ancak güneşin kavurucu sıcağı altında yanan terasta yer bulabildik. Orada, küçücük gölge alanlara sığınarak.

Tavafa yeniden dönmem lazım.

Onda büyük sır var, bunda en küçük şüphem yok. Nasıl izdiham, nasıl izdiham anlatamam. Nerede ise bir büyük beden olarak dönüyor insanlar Kabe’nin etrafında. Özellikle “Yeşil ışık” denen mahal, yani tavafın başladığı ve bittiği, tam da Hacerül Esved’in karşısına gelen ve onun selamlandığı çizgi... Orada hem eller selam için kalkıyor, yüreklerden “Bismillahi Allahü ekber” sedaları yükseliyor, eller dudaklara götürülüyor, ama yine orada herkes durakladığı, ama arkadan yürüyüş devam ettiği için, bir yandan girişler, bir yandan çıkışlar gerçekleştiği için kelimenin tam anlamıyla izdiham oluyor. Her tavaftan sırılsıklam çıkıyorsunuz. Sonra oraya bir köşeciğe sığınıp namazla, Kur’anla meşgul oluyorsunuz. Sonra içiniz yine kıpır kıpır etmeye, “Hadi kalk, bir tavaf daha” demeye başlıyor. Bir iki kendi kendinizle konuştuktan sonra yine kalkıp, Kabe etrafında dönmeye başlıyorsunuz. Dizinizdeki derman aklınıza gelmiyor, oğlunuza kızınıza, arkadaşınıza tutunup, yollara düşüyorsunuz. 

Tavaf demek Kabe yolları demek. Tavaf demek, hayatı Kabe etrafında, hep Kıble istikametinde döndürmek demek. Tavaf burnunun doğrultusunda yürümek değil, ilahi bir odak etrafında yürümek demek.

Anlıyorum ki mesele burada Kabe’yi yüreğine taşıma meselesi. Kabe burada ne kadar yüreklere taşınırsa, İslam dünyasının yörengesi de o ölçüde Kıble’ye uygun olacak. İşte bunu diliyoruz dualarımızda...