Öncelikle bir gerçeðin altýný çizmemiz gerekiyor. Suudi Arabistan kökenli Vehhabi/Harici inanç ikliminin karþýmýza çýkardýðý yapýlanmalara dönük tartýþmamýzý “dini” deðil, “siyasi” zeminde yapmalýyýz. Çünkü; karþýmýzda, “Ýslam’ýn barýþa, hoþgörü ve daha da önemlisi sabýrla istiþareye” dayalý ve çaðdaþ demokratik deðerler açýsýndan çok önemli kaynak oluþturan “gerçek inançsistemini” red eden faþist siyasi bir hareketle karþý karþýyayýz...
Konumuz, “din”le alakalý deðil, dini pervasýzca kullanan siyasi bir hareketle mücadeleyle baðlantýlýdýr.
Faþist hareketin ana kimliði...
1. Kendi düþünce sisteminden olmayan herkesi “kafir” olarak niteleyip, “ötekileþtirmede” ve “derhal ortadan kaldýrýlmasý gereken” varlýklar olarak görmektedir. Açýk örneði IÞÝD’in hakim olduðu bölgelerde Hýristiyan, Þii ve Ezidi toplumlara yaptýklarýdýr.
2. Her faþist hareket gibi silahlýdýr, düþünce zeminindeki ezikliðini silah üstünlüðüyle kapatarak yola devam etmeyi tercih etmektedir.
3. Dini propaganda ile terörü birleþtirerek geniþ kitlelerin korkarak susmasýna çabalamaktadýr. Bugün, Ezidiler’e yapýlanlara yüksek sesle karþý çýkmayan bir Müslüman’ýn hali, Hitler’in SS’lerinin solcu ve Yahudileri hallettikten sonra kapýsýna dayandýðý o liberal Alman’dan farklý olmayacaktýr.
Hareket militer disiplin ve mutlak biata dayalý özeleþtiriþiz, lider (führer/duçe) baðýmlý nitelik taþýmaktadýr. Hýristiyan coðrafya benzerlerini Hitler Almanya’sý ile Mussoloni Ýtalya’sýnda yaþamýþtýr.
Ýki faþist hareketin çatýþmasý...
Bu hareketin “küresel hamisi”nin, 1979’da Afganistan’ýn Sovyetler Birliði tarafýndan iþgal edilmesiyle birlikte ABD olmasý dikkat çekicidir. Hareketin, yine 1979 yýlý itibariyle Ýran’da yapýlandýrýlan ve Ýslam’ýn Þii inanç sistemine dayanan diðer faþist yayýlma giriþimine karþý bir “emniyet sübapý” olarak deðerlendirildiði gerçektir. Kuran-ý Kerim’in tüm Müslümanlar’ýn kardeþliðini vaaz eden ayetleri varlýðýný korurken, Ortadoðu’da bu iki gruba baðlý milislerin birbirlerini üstelik de “Allahü ekber” diyerek öldürmelerini dinle deðil, ancak siyasetle açýklayabiliriz.
Yine, yüce kitabýmýzýn, “dini tahkire uðrayan” Müslüman’a “sabýr” ve “kararlýlýkla teblið” görevi veren fakat içinde asla “öldür” emri geçmeyen onlarca ayeti insanlýk var oldukça hükmünü korurken, Ýran’ýn dini liderliðinin Þeytan Ayetleri kitabýnýn yazarý Salman Rüþdi’ye “katli vacip fetvasý” çýkarmasý ve karikatüristlerin El Kaide baðlantýlý teröristler tarafýndan öldürülmesi bir tesadüf olarak deðerlendirilebilir mi? (Bu arada, gazetecilerin Charlie Hebro katliamýný protesto etmesinin Ýran’da yasaklandýðýný hemen belirtelim. Suudi Arabistan’da tek suçu liberal düþüncelerin internet sitesi üzerinden aktaran Raif Bedevi’nin 10 yýl hapis ve bin kýrbaç cezasýna çarptýrýlmasý ayrý bir örnek.)
Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof.Dr.Mehmet Görmez’i, “Paris’teki saldýrý Ýslam’a saldýrýdýr” sözleri nedeniyle tebrik ediyorum.
Çünkü, “Müslüman demokratlar”ýn sesinin yüksek çýkmasý gereken bir dönem yaþýyoruz!..
Bu iþi yine biz baþaracaðýz...
Paris katliamý olduðu gün 24TV’deki Moderatör Gece programýma katýlan Kültür ve Turizm Bakaný Ömer Çelik’in, “Birinci görevimiz bu katliamý “ama”sýz cümle kurmadan kýnamaktýr” sözlerini büyük bir keyifle dinledim. Zaten Türkiye, iki faþist siyasi hareketin hesaplaþtýðý Irak-Suriye topraklarýnda doðan insani felakete din ve etnik köken ayrýmý yapmaksýzýn elini uzarak “gerçek Ýslam”ýn en güzel örneðini verdi. Þii, Sünni, Ezidi, Hýristiyan,Arap, Türkmen, Kürt ayrýmý yapmadan kapýmýza gelen herkesi kucaklamamýzýn temelinde kadim “Halife’nin topraðý” kültürümüzün olduðunu biliyoruz.
Türkiye’nin Mýsýr darbesi sürecinde Suudi Arabistan, Suriye savaþýnda nasyonal/sosyalist Baas ve Ýran radikalizmi ile (kimse sormuyor bir “Ýslam Devleti”nin “seküler” Baas’la veya Saddam’ýn Baasçýlar’ýnýn IÞÝD’in komuta kademesinde iþi ne diye) yollarýnýn ayrýlmýþ olmasý demokrasi ile faþizm arasýndaki “uzlaþmaz çeliþki”nin normal sonucudur. Batý’nýn, giderek “dini faþizmin” bir baþka örneðini oluþturan Ýsrail ile Türkiye’nin Müslüman demokratlarýnýn yaþadýðý çeliþkinin ana temelini henüz kavrayamamýþ, bunu, “dini zeminli” bir çeliþki olarak deðerlendiriyor olmasý ise dikkat çekicidir.
Batý’nýn sergilediði bu ayrýmcý ve ilkesiz hoyratlýk, Müslüman demokrasiler açýsýndan en büyük tehlike olan radikal hareketlerin güçlenmesine neden oluyor.
Þimdi o faþizm kendilerini vurdukça karþýmýza “Ýslamofobik” düþüncelerle çýkýyor kendi ýrkçýlarýna yol açýyorlar. Neresinden tutsak, elimizde kalýyor...