Mýsýr’da serbest seçimle gelen iktidar bir darbeyle devrildi.
Dün Adeviye ve Nahda Meydanlarýna saldýran ordu halkýn kanýný dökmeye baþladý.
Libya’da Müslüman Kardeþler’in bürolarý basýlýyor ve týpký Mýsýr’dan verilenlere benzer tahribat fotoðraflarý veriliyor.
Suriye’de Batýlý devletler Esad’ýn muhaliflerini ezmek için giriþtiði halkkýrýma (democide) üstü kapalý onay vermiþ durumda.
Bugünlerde Tunus’ta Ýslami arkaplandan gelen Nahda Partisi de zorda. Ülke adeta bizim 90’larý yaþýyor. Garip suikastlarla muhalifler öldürülüyor ve fatura Ýslamcýlara, onlar üzerinden de iktidara çýkarýlýyor.
Belki çýkaranlarýn bazýlarý da biliyor, iktidardaki bir partinin muhalif bir lideri öldürmesinin ona kazandýracaðý hiçbir þey olmadýðýný. Tersine, tam da zaten ince dengelerle ayakta duran kendi iktidarýný vuracaðýný. Ama bu durum onlara gayri meþru yolla da olsa seçilmiþleri alaþaðý etme fýrsatý verdiði ölçüde bilmezden gelmeyi tercih ediyorlar.
“Mýsýr’daki darbeye birçok Batý ülkesi tepki göstermedi. Bu yüzden Tunus’taki muhalefetin Mýsýr modelini izleyip, hükümete karþý bir kýþkýrtma içinde olduðunu gördüðümüzde asýl riski anlýyoruz” diyor John Esposito.
**
Ýslam dünyasýnda bir kavga var.
Ýlk bakýþta kabaca “seküler milliyetçiler” ile “Ýslamcýlar” arasýndaki bir kavga bu.
Ama ideoloji veya din üzerinden bir kavga gibi görünse de aslýnda ondan daha derin baþka bir ayrýþmanýn üzerine daha oturuyor.
Bu anlamda yaþanan kavga, egemen zümre ile halkýn geri akalaný arasýndaki mücadeleyi ifade ediyor. Asker ve sivil bürokrat ile iþ çevreleri ve aydýnlarý da içeren egemen seküler elit, demokratikleþmeyi kendi egemen sýnýfsal/zümrevi konumuna bir tehdit olarak görüyor ve bunda haklý da.
Ekonomik ve siyasi iktidarýn kendisinde olduðu zümre, bütün önemli mevki ve makamlarýn kendilerine ve çocuklarýna tahsis edildiði düzenin deðiþmesini istemiyor.
Bu sýnýfsal refleks Baascý/Kemalist veya baþka bir anti-demokratik ideolojiyle yansýmasýný buluyor. Bu ideolojiler, ayrýcalýklý bir sýnýfýn veya zümrenin neden yönetmesi gerektiðini meþrulaþtýrýcý bir iþlev görüyor.
**
Ýslam dünyasýndaki Baasçý/Kemalist elit, Doðu toplumlarýna küçümsemeyle bakan oryantalist önyargýlarla malul batýlýlarla bir noktada uzlaþýyor: Burada demokrasi olmaz.
Ýslam dünyasýnda demokratik iþleyiþin ve onu destekleyecek siyasi geleneðin bir türlü yerleþememesinde “Özgür dünya”nýn çifte standardýnýn ve darbecileri kayýrmasýnýn da payý var.
Batýlý devletlerin darbeleri desteklemesinin de dini önyargýdan ibaret olmayan bir boyutu var. Kendi halkýna dayanmayan darbeci generallerin elindeki ülkeyi yönetmek kolay oluyor. Hatýrlayýn, 1 Mart Tezkeresi’ni demokratik olarak seçilmiþ Meclis reddedebilmiþti, oysa Evren olsaydý, onu ikna edecek bir Alexander Haig bulmak zor olmazdý.
Ýslam ülkelerinin kendi halklarýna kahraman ordularý içeride de dar bir zümreyi ayrýcalýklarla donatýp onlara dayandýklarý ölçüde, kendi ülkelerini yapýsal bir adaletsizliðe ve daimi bir geri kalmýþlýða mahkum ediyorlar.
Bu noktada Ýslam dünyasýnda seçimle gelen Müslüman demokrat iktidarlarý ciddi bir sýnav bekliyor. Çünkü onlar hem kendi ülkelerindeki ayrýcalýklý kesimlere karþý bir eþitlik kavgasý içindeler, hem sürekli olarak darbesini yedikleri ordularýný hukuk içinde tutma mücadelesi veriyorlar, hem de o fraklý diktatörleri sarýklý demokratlara tercih eden Batýlý devletlerin tarafgirliðiyle.
**
Tunus’tan Türkiye’ye kadar bir iç sorgulamayla radikal Ýslamcýlýktan Müslüman demokratlýða doðru yol aldý Ýslami hareketler. Kendilerini deðiþtirmeyi baþardýklarý ölçüde toplumlarýnýn da kaderini ellerine alabildiler. Modernleþmeyi Batýlýlaþma olarak algýlayan seküler elite göre çok daha özgüvenli ve ufku açýktýlar ve Batý’dan esen rüzgarlarýn da olumlu estiði bir tarihsel anda iktidara gelebildiler.
Ama iþleri hiç kolay deðildi ve hali hazýrda da deðil.
Çünkü önceki rejim ne kadar despotik olursa olsun, onlarýn hatalarý daha çok göze batýyor. Batýlý devletler onlara her zaman eþit kredi açmýyor ve kendi ülkelerindeki egemen elit de uzun yýllarýn saðladýðý imkanlarla -Sermayesi, medyasý, batýdaki çevrelerle yýllar içinde kurduklarý ve onlarý tek yönlü enforme etmelerini mümkün kýlan kanallarý, eðitimli/dil bilen aydýnlarý ve sosyal medyadaki görünürlükleriyle- sesini dünyaya çok daha iyi duyuruyor.
Ve galiba Batýdaki oryantalist önyargý da bu sesi duymayý daha fazla tercih ediyor. Batýlý büyük medyanýn Adeviye’deki devasa kalabalýðý deðil Tahrir’de darbeyi kutlayanlarý görmesi bundan. Darbecilere karþý aþýrý anlayýþlý olmasý da.
Ýslam ülkelerindeki liberal veya sol aydýn olarak bilinenlerin de çok azý adil hakemlik yapýyor bu maçta. Çoðu kez dine iliþkin tutumlar, ideolojik ve sýnýfsal önyargýlar devreye giriyor ve günahlar ayný terazide tartýlamýyor.
Bu durumda dayandýklarý geniþ sosyal tabanlarý ve liderleriyle iþ bugün için esas olarak Müslüman demokratlara düþüyor. Çýkýþ yolu, kendilerini deðiþtirip dönüþtürmeye devam etmeleri ve bunu baþardýklarý ölçüde demokratikleþmeyi derinleþtirmeleri.
Elbette hiç kolay deðil bu. Uzun bir tarihin yükü var omuzlarýnda ve sadece baþkalarýyla deðil kendileriyle de mücadele etmeleri gerek. Çünkü kendileri de aþmaya çalýþtýklarý sistemin hastalýklarýndan baðýþýk deðil.
Ama içinde bulunduðumuz tarihsel anda, kanýn oluk gibi aktýðý bir coðrafyada, insan haklarýna dayalý demokratik bir sistemin tesisi bunu baþarmalarýna baðlý.