Ýki ay önce Somali’deki Türk elçiliðine saldýran El Þebab militanlarý, bu kez Kenya’da kan akýttý. Nairobi’deki bir alýþveriþ merkezini bastýlar ve 60’tan fazla masum sivili öldürdüler. Ama açýklama da yaptýlar, “merak etmeyin, hiç Müslüman öldürmedik, sadece gayrýmüslimleri öldürdük” mealinde.
Bu korkunç olayýn manþetlere düþtüðü gün, bir de Pakistan’dan feci bir haber geldi. Peþaver’deki bir kiliseye düzenlenen bir intihar saldýrýsýnda 80 kadar Hýristiyan öldü. Kadýnlar, bebekler, paramparça oldu. Saldýrýyý Pakistan Talibaný’na baðlý Cundullah örgütü üstlendi. “Ýslam’ýn düþmanlarýna karþý saldýrýlarýmýz” sürecek dediler.
Ayný gün, Irak’tan da bir haber geldi: Bir Þii camiine karþý yeni bir intihar saldýrýsý daha düzenlenmiþti. Yani sadece “Ýslam’ýn düþmanlarý” deðil, farklý bir Ýslam mezhebi de teröre hedef olmuþtu...
Dýþ haberleri takip edenler, daha bunun gibi nice vehametin hemen her gün yaþandýðýný görebilir. Baþta Suriye, Irak ve Pakistan olmak üzere, Müslüman dünyanýn pek çok köþesinde þiddet kol geziyor. Hem de sadece silahlý gruplar arasýnda sýnýrlý kalmayan, sivilleri de vuran bir þiddet...
Niçin acaba?
‘Yeni Hariciler’
Bu gibi siyasi sorunlarýn basit açýklamalarý yoktur. Doðru açýklamalarýn çoðu da “siyasi”dir. Yani, Müslüman dünyada bu kadar çok çatýþma olmasýnýn sebebi, Batý emperyalizmi, yerel diktatörler, aþiret kavgalarý gibi faktörlerdir. Dinle doðrudan alakasý olmayan meselelerdir bunlar.
Ama karþýmýzdaki bu vahim tablonun dinle alakalý bir boyutu da var. Çünkü söz konusu terör eylemlerini gerçekleþtiren gruplar, “cihad” ettikleri, yani Ýslam adýna ve Ýslam hukukuna göre savaþtýklarý iddiasýndalar. Bu ise, “terörün dini, milliyeti olmaz” gibi genel-geçer yorumlarýmýzý biraz havada býrakýyor.
Gerçekte Ýslam’daki cihad doktrini, terörizmi, yani sivillere karþý þiddeti meþru kýlmaz. Çünkü Ýslam hukukunda sivil-asker ayrýmý vardýr ve siviller meþru hedef sayýlmaz. Gelgelelim, El Kaide ve benzeri gruplar, bazý hile-i þeriyeler kullanarak bu ayrýmý çoktan ortadan kaldýlar; sivil de olsa Batýlýlarý topluca öldürmeye fetva verdiler. Hatta gayrýmüslimler þöyle dursun, Þiileri bile katletmeyi caiz saydýlar.
Dolayýsýyla, karþýmýzdaki sorunun dini bir boyutu da olduðunu görmek lazým. Daha doðrusu (Sedat Laçiner’in dünkü yazýsýndaki isabetli tanýmla) bir “Yeni Hariciler” sorunumuz olduðunu teslim etmek lazým.
Ýki suskun tutum
Korkarým biz Müslümanlar, bu “Yeni Hariciler” problemini yeterince tartýþmýyor ve dolayýsýyla da karþýsýnda yeterince duramýyoruz.
Bunun kanýmca iki temel sebebi var. Birincisi, bazý Müslümanlarýn, “maðduriyet” duygusuyla PKK’yý destekleyen bazý Kürtler gibi, söz konusu terörü “haklý” bulmasý. Ýkincisi ise, daha geniþ bir kesimin, terörü haksýz bulmasý, ama gerçek failin aslýnda Batý olduðuna inanmasý. (El Þebab’ýn, El Kaide’nin ezbere “taþeron” sayýlmasý.)
Zýt gibi görünen bu iki farklý tutumun ortak bir sonucu var: “Ýslam adýna terör” karþýsýnda suskun kalmak. Bu suskunluðun Batý’daki tercümesi ise, “bu adamlarýn hepsi terörü destekliyor aslýnda” þeklinde oluyor. Ýslamofobi dediðimiz sorun, en çok bundan besleniyor.
Dolayýsýyla, bence, asýl Müslüman dünyayý savunmak için karþý çýkmak lazým “Yeni Hariciler”e.
Kaldý ki, bu fanatizm dalgasý, sadece gayrýmüslimleri deðil, Müslümanlarý da vuruyor. Birbirini “tekfir” eden (kafir ilan eden) gruplar, birbirlerinin camilerini bombalýyor, kanlarýný akýtýyorlar.
Buna karþý Ýslam’ýn özündeki barýþ, çoðulculuk, hürriyet gibi esaslarý savunmak ise, hepimize, ama en çok da akl-ý selim sahibi alimlere ve kanaat önderlerine düþüyor.