Müslüman dünyaya ne lazým?

Geçen hafta “Arap Devrimleri” konulu bir konferans için Riyad’a gittim. Konferans kaliteli, organizasyonu yapan Abdulrahman El-Sudairy Vakfý da çok baþarýlýydý.

Ancak yine de Suudi baþkenti bana epey dair olumsuz bir tablo çizdi.

Her þey havaalanýnda baþladý aslýnda. Pasaport kontrolünden geçmem neredeyse iki saati buldu. Sebep ise, sadece yolcu kalabalýðý deðil, “sistem”in fecaati idi.

Pasaportlarý kontrol etmekle görevli polisler sýralarý ikide bir durduruyor, dakikalarca bekletiyor, o esnada da etrafta gezinip birbirleriyle þakalaþýyorlardý. Her aþamada çileden çýkarýcý bir aðýrlýk, ciddiyetsizlik ve vurdumduymazlýk çarpýyordu insanýn yüzüne.

Benimle sýra bekleyen Türk yolculardan biri, “burasý hep böyle Mustafa bey” dedi. “Yola çýkarken mantýðýnýzý geride býrakmanýz lazým.”

Benzer yorumlarý bizzat Suudi entelektüellerinden de duydum. ABD’de eðitim gören genç bir doçent, “bizim ülkede hiçbir þey pek mantýklý deðildir” dedi.

Ülkede kadýnlarýn araba sürmesinin yasak, sokakta dolaþmasýnýn bile “erkek gözetici” sayesinde mümkün olduðunu düþünürseniz, çok da haksýz deðildi.

Öz mü, durum mu?

Bunlar, elbette, yüzeysel izlenimlerden ibaret. Ancak Suudi Arabistan baþta olmak üzere, Arap dünyasýnýn çoðunda istatistiksel verilerle de sabit olan bir sorun var: “Ýnsani sermaye” zayýflýðý.

Bir baþka deyiþle bu dünyadan çok az yetenekli insan ve kaliteli ürün çýkýyor. Bilim, teknoloji, sosyal bilimler, sanat, kültür gibi alanlarda çok az katkýsý var günümüz Araplarýnýn dünyaya. Eðer petrol bir kenara konursa, 22 Arap ülkesinin toplam üretimi Ýspanya’nýnkinden az. (Baþarýlý Arap bireyler ise ancak Batý’da yetiþiyor.)

Bu tabloya bakýp ýrkçýlýk ve hatta Ýslam karþýtlýðý yapanlar olmuþtur ve olmaktadýr. (Bkz: Batý’daki bazý Oryantalistler ve Türkiye’deki bazý Kemalistler.) Oysa

Müslüman Araplarýn bundan bin yýl önce dünyanýn en görkemli medeniyetinin öncüleri oluþu, sorunun Arabî veya Ýslamî “öz”de deðil, tarihsel bir “durum”da yattýðýný gösterir.

Bu tarihsel durumu sadece Batý sömürgeciliði ve Ýsrail saldýrganlýðý ile açýklamak ise yeterli olmaz. Ayný sömürge tecrübesinden geçen ama bugün çok daha iyi durumda coðrafyalar vardýr çünkü.

Öte yandan, problemin “Müslümanlarýn birleþmesi”yle çözüleceðini ummak da yanýltýcýdýr. Müslüman dünyadaki çatýþmalarýn çözülmesi, gerilimlerin düþürülmesi elbette elzemdir; ama bu sayede daha üretken, yaratýcý, vizyoner bir kültür geliþmesinin hiçbir garantisi yoktur.

Nedir peki mesele?

Meritokrasi

Bence mesele, büyük “anti-emperyalizm” projelerinde, kitlesel “kurtuluþ” reçetelerinde deðil, insan kalitesini yükseltmekte yatar.

Bu konu açýlýnca da akla evvela hep “eðitim” gelir. Öyle ki artýk bir espriye dönüþmüþtür “eðitim þart” kalýbý.

Oysa ki eðitimden bile daha hayati bir þey lazýmdýr bize: “Meritokrasi.” Yani, insanlarý çaba ve yeteneklerine göre deðerlendirip ödüllendiren adil rekabet sistemi.

Arap dünyasýnda (ve hatta bizde) meritokrasi zayýftýr, çünkü insanlar, vasýflarýna göre deðil, “kimden” olduklarýna göre deðer bulurlar. Yükselmenin yolu, bireysel baþarýlara imza atmak deðil, doðru aþiretten olmak, doðru þahsiyetleri övmek, doðru “torpil”e sahip olmaktýr.

Böyle olunca da kimse zahmet edip çalýþmaz. Kimse “eski köye yeni adet” getirmez. “Ýcad” çýkarmaz.

Allah’tan Türkiye, merhum Özal’ýn reformlarý sayesinde bu duraðanlýðý kýrmaya baþladý da, son yirmi yýlda önemli atýlýmlar yaptý. Daha da gidecek çok yolumuz var.

Araplar ise daha yolun baþýndalar. Ve umarým çok gecikmezler.