Müslüman Kardeşler’in dostluğu bize, Wolfowitz’in dostluğu size!

Kimse, “Müslüman Kardeşler’den başka dostumuz yok” demiyor... Kimse, “İttifaklarımızı ve dostlarımızı değiştirelim. Kurulacak yeni dünyada yerimizi alalım” demiyor.

Söylenen şu:  Dünya Mısır’daki darbeye karşı neden sessiz?

Uygar Batı ve Amerika neden darbe karşıtlarına yönelik katliamı ve topyekûn imhayı kınamıyor?

Neden Esed’in kimyasal silahları “uluslararası vicdanı” harekete geçirmiyor?

Neden Esma’ya yazılan mektup özgür vicdanlarda makes bulmuyor?

BM katliamlara niçin kayıtsız?

Beş daimi ülke neden ortadaki aleni cinayetleri görmüyor ve bunları onaylayan bir tutum takınıyor?

Bunları söylemek, “yeni dış politika paradigması” mıdır?

Bu mudur?

Demokrat kimliğiyle temayüz etmiş uzman dış politika yazarı Cengiz Çandar’ın kendisini düşüreceği yer bu mu olmalıydı?

Bakın ne buyuruyor muhterem? “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’un yerine “Müslüman kardeşlerimizden başka milletimizin dostu yoktur”u yerleştirin, ‘yeni dış politika paradigması’nı bulabilirsiniz...”

Bunu yazabiliyor ve hiç yüzü kızarmıyor.

Dahası da var ama midem kaldırmadığı için burada kesiyorum.

Darbeleri eleştirmek, katliama “katliam” demek, Suriye’de kimyasal silah kullanan Esed’i kınamak, Mısır’da kilise yakan baltacıları teşhir etmek ve BM’nin harekete geçmesini istemek Çengiz Çandar’a göre “yeni dış politika paradigmasına” işaret ediyor.

Müslüman Kardeşler’den başka da dostlarımız var ama Müslüman Kardeşler de dostumuzdur.

Bütün dünya halkları dostumuzdur.

Hangi dış politika paradigması geçerli olursa olsun, halklar birbirlerinin dostudur.

Dolayısıyla, bütün halkları mağduriyetine yanarız, yanmalıyız.

Mustafa Kemal Atatürk zamanında da böyleydi, Menderes zamanında da böyleydi, şimdi de böyle.

Dost edinmek için, ille de Wolfowitz’lerin, Levy’lerin kapısını aşındırmak, o Washington senin bu Tel-Aviv benim dolaşmak gerekmiyor... (Bu Wolfowitz, “Ordu Türkiye’de liderlik görevini yerine getirmemiştir” diyerek, açıkça darbe düzenine sahip çıkmış Wolfowitz’dir.)

Hem ne öyle “Müslüman Kardeşlerimiz” vurgusu?

Bu nasıl yukarıdan bakıştır böyle?

Bu nasıl bir istihfaftır?

Nasıl bir aşağılama çabasıdır?

Elbette “Müslüman kardeşlerimiz...” Başka nasıl bakmamızı bekliyor Cengiz Çandar? Soğuk ve teknik yüzümüzü takınıp, “Mısır ordusunun giriştiği temizlik hareketi” dememizi mi?

Bu yazıdan sonra kalkıp, “Beni hedef gösteriyorlar. Bana linç uyguluyorlar. Yandaşlar...” diye feveran ederse hiç dinlemeyeceğim...

Hatta daha ağır konuşacağım.

Linç ve hedef göstermek arıyorsa, bugün ittifak yaptığı “Beyaz Türk dünyasına” baksın.

Sonra da, kimlerin kendisine sahip çıktığını hatırlasın.

İçinde utanma duygusu varsa, belki utanır.

HAMİŞ:

Fransa’nın Bedri Baykam’ı Bernard Henri Levy, bir Türk gazetesine konuşmuş.

Hasan Cemal de balıklama atlamış üzerine.

Hiç kaçırır mı?

Bu röportajda Levy, Başbakan Erdoğan’ı tehdit ediyor: “Sonu geldi” filan gibi laflar ediyor.

Müslüman Kardeşler’e ve İslam ülkelerinin halklarına verip veriştiriyor.

İkide bir “din devleti” vurgusu yapıyor.

Bedri Baykam ağzıyla “laiklik elden gidiyor” diyor.

İsrail’e toz kondurmuyor.

İsrail’in işgal politikalarını doğal bir sonuçmuş gibi karşılıyor.

İsrail’de mukim din devletini ve “tehlikeli “Yahudi dindarlığını” ise hiç görmüyor.

Hasan Cemal de, bu şahane röportajı okurlarıyla paylaşmayı çağdaşlık görevi addediyor.

Çözüm süreci başlayınca, dağ bayır dolaşıp “Devlet sizi satacak” diye Kürt ayartmaya çalışan Hasan Cemal’den de bu beklenirdi.

Fabrika ayarlarına sağlam döndün Hasan abi.

Devam...