'Müslüman Öfke'...

Bu kavramsallaştırmayı doksanların başından itibaren duymaya başladık. Bernard Lewis'in Müslüman Öfke'nin kökenleri şeklinde dikte etmeye başladığı bu düşünce şekli, daha sonra ''medeniyetler çatışması'' şeklinde devreye sokulacaktı.Nitekim 1996'da Huntington'ın kitabı halinde piyasaya sürüldü. Ama asıl piyasasını, kariyerini, Amerikan dış politikasına hakim olacak neo-con'larla taçlandıracaktı bu süreç...

Neocon'lar adı üzerinde yeni muhafazakarlar kalıbıyla özellikle 11 Eylül'den sonra dünya çapında ilan edilmiş bir sıkıyönetimin temsilcileri olmuştur. Geçmişte komünizm ve Sovyetlerin yıkılmasından sonraysa İslam toplumları, ''şeytanlaştırılmış öteki''ler olarak hedef tahtasındadır... Biz giderek pervasızlaşan bu nefreti ''islamfobia'' olarak sadece dış politika bahsi olarak izlemiyoruz, artık gündelik yaşamın içinde ve sıradanlaştırılan vakalara dönüştüler neredeyse...

İslamfobianın Avrupa'daki ayak izlerini takip ettiğinizde, Batı'nın karşısındaki en eski öteki olarak Endülüs'ü ve ardından Osmanlı'yı ve özellikle Rumeli'deki varlığını farketmemeniz nereeyse imkansızdır.

Ve fakat tek türden bir islamfobia olmadığı da açık. Nitekim Amerika'nın dünya tarihine olan kütlesel uzaklığı ve geçmişsizliğine rağmen üretebildiği İslamfobia izlenmeye değer... Öyle ya, ne gemileri yakan Tarık bin Ziyad hikayesi var Amerika dendiğinde, ne de Viyana gibi dayandığımız bir kapısı da olmadığı halde ne oluyor bu Amerika'ya... Oregon gibi liberal bilinen bir eyalette banliyö treninde başı örtülü bir kadına hakaret ettikten sonra onu mdafa eden insanları da bıçaklayarak öldüren Bay Jeremy'nin tutulduğu sapkınlığın kökeni nedir. Veya geçen hafta Virginia'da iftar çıkışında boğazı kesilerek havuza aıtlan Müslüman kızın suçu neydi... Bu nefretin kökenleri nelerdir...

Geçen gün, Empire State Binasının kulesi Ramazan Bayramı jesti dolayısıyla yeşil renge boyandı. (Ondan bir gün evvel de Gey'lerin büyük yürüyüşü vardı ve aynı kule gökkuşağı renklerine bürünmüştü) Burada bizim çok da önemsemediğimiz bu tip jestleri, herkes büyük bir işmiş gibi, defterlerine kaydediyor. Trump'ın, bu sene Müslümanlara geleneksel Başkanlık iftarını vermemiş olması da öyle... Trump'ın ilk sıralarda deli saçması bulunan ABD'ye giriş yasağı olan ülkelere blokaj konusu da kısmen onaylanarak sertleşen siyasetin yapıtaşlarından birisi haline geldi. Bütçe yetersiz dediler ama Meksika duvarı örülürse de, kimsenin şaşıracağı yok gibi...

Amerikan-İslam İlişkiler Konseyi (CAIR) tarafından yayınlanan bir rapora göre geçen yıl ABD’de 2 bin 2013 Müslüman karşıtı olay yaşandı. Bu rakam, 2015’e göre yüzde 57’lik bir artışa tekabül ediyor.

İslamfobia konusundaki kritiklerini çok önemsediğim Levent Baştürk'e göre, soğuk savaş döneminde bu nefreti körükleyen üç temel unsur vardı; Filistin/İsrail çatışması... 1973 Arap Petrol ambargosu... 1979 İran İslam Devrimi... (Levent Beyin kapsamlı analizini haberiyat'tan okuyabilirsiniz)

Levent Baştürk yeni dönemde buna İslamfobi Endüstrisini bir çatı olarak eklemiş. Amerikan İlerleme Merkezi'nin 2011'de sunduğu rapora göre, yedi vakıf, 42 milyon doların üzerinde bir para desteğiyle, medya (yazılı, görsel, sosyal, sinema, reklam) ve algı yönetimiyle bir korku endüstrisi oluşturmuştu.

Bu korku endüstrisini kotaran grupların aynı zamanda siyonist dünya görüşüne sahip kişilerden oluşması da tesadüf olmasa gerek. ABD dışişlerini sertleştiren neocon'lar ve Hrisitiyan oldukları halde siyonist kehanetlere inanan evanjelistler de bu sarmal yapının içinde...

CAIR'in 2016 Raporu ise daha vahim... 2008/2013 yıllarında İslam toplumlarına nefret için ayrılmış medya ve algı yönetimi finansı, 200 milyon doların üzerinde. Krıkuyla Yüzleşme adını taşıyan bu rapor, İslamfobi endüstrisine omuz veren 74 şirketten bahsediyor...

Dolayısıyla islamfobi'nin artık sadece tarihsel bir arka planı yok... Ciddi ve turbo kapitalist düzeyde ''nefret endüstrisi'' ile karşı karşıyayız...