Müslüman coðrafyasý utanç verici olaylar ile sallanýyor. Afganistan ve Pakistan açýk terör alaný gibi; Irak’ta son iki ayda 2 binden fazla Müslüman diðer Müslümanlarca öldürüldü; Suriye’de katliamýn boyutlarý kimyasal silahlarla çocuklarý öldürmeye, uzuv keserek iþkenceler yapmaya kadar uzandý; Mýsýr’da barýþçý göstericiler herkesin gözü önünde katledildi; Mýsýr’daki darbeyi Müslüman ülkelerin çoðu seyretti, hatta destekledi; Nijerya’dan Pakistan’a kadar camii bombalamak adet haline geldi; dünyanýn en aðýr insan haklarý ihlalleri çoðu diktatörlük olan Özbekistan, Suriye gibi halký Müslüman ülkelerde gerçekleþiyor vs...
Tablo iç kanatýcý ve ne yazýk ki örnekler daha da arttýrýlabilir...
Suçlu kim?
Bu durum karþýsýnda Batý’nýn yorumu genelde suçu Ýslâm’a atmak þeklinde oluyor. Ayný þekilde Müslümanlarýn kayda deðer bir kýsmý da geriliðin kaynaðý olarak kendi dinlerini, yani Müslümanlýðý görülüyorlar.
Suç Ýslâm’a atýlýnca yapýlacak ise belli; ya onu deðiþtireceksiniz, kabul edilebilir bir þekle getireceksiniz, ya da deðiþmeyi kabul etmiyorlarsa o dinden olanlarý yok edeceksiniz. Batý’da ve Ýsrail’de bazý siyasi gruplar, yok etme veya kendi içinde sürekli bir iç savaþ seçenekleri üzerinde ciddi ciddi duruyorlar, hatta kýsmen bu anlayýþý uyguluyorlar...
Doðu’da ise kendi dininden utanma ve onu deðiþtirme çabasý oldukça yaygýn. Osmanlý Ýmparatorluðu daðýlýrken geri kalmýþlýðýn sebebi olarak dini görme anlayýþý siyasi bir akým haline geldi ve Cumhuriyet’in kuruluþunda da oldukça etkili oldu...
Cumhuriyet’in ilk yýllarýnda dinden bazý ibadetlerin çýkarýlmasý, camilere kiliselerdeki gibi sýra konulmasý, hatta bazý camilerin ibadet yeri olmaktan çýkarýlýp farklý amaçlarla (depo, ahýr vs.) kullanýlmasý bu yaklaþýmýn doðal bir sonucuydu.
Türkiye bu konuda yalnýz deðildir. Hatta sömürgecilik dönemi geçirmiþ olan Müslüman ülkelerde geriliðin kaynaðý olarak kendi dinlerini gören, iþgalcinin davranýþlarýna hayran kitle daha güçlüdür. Örneðin Tunus’ta laikçiliðin din haline geldiði ve laiklik adýna dini inançlara baskýnýn zirve yaptýðý görülür.
Cezayir, Irak, Mýsýr, Ürdün, Suriye, Pakistan ve diðer ülkeleri bu gözle incelediðimizde bugün yaþanan pek çok krizi çýkaranlarýn Ýslâm adýna hareket edenler olmadýðý görülür. Örneðin baðýmsýzlýðýndan bu yana Mýsýr’da iktisadi, siyasi veya içtimai hiçbir politika Müslüman Kardeþler’in veya baþka bir Ýslâmi akýmýn eseri deðildir. Mýsýr’ý yönetenler kendilerini laik, sosyalist, liberal, Batýcý veya baþka bir Ýslâm dýþý duruþla ifade etmiþlerdir... Hatta Mýsýr’ýn kaderini belirleyenlerin ciddi bir kýsmý da Hýristiyan Mýsýrlýlardýr...
Ayný þekilde Suriye’de Esad ailesi Nusayri olmalarýna raðmen dünyanýn en laik rejimini kurmuþlar, mezheplerini etnik ortaklýk gibi kullanmýþlardýr. Irak’ta Saddam Hüseyin ise kendisi Sünni olmasýna raðmen mezhebinden dini bir kaynak gibi deðil, etnik bir köken gibi yararlanmýþ, Irak’ý seküler bir ülke haline getirmeye çalýþmýþtýr...
Kýsacasý, Müslümanlar sömürgecilik ve çöküþlerin altýnda çok ciddi travmalar yaþamýþlar, bu durumdan kurtulmak için ise genelde seküler idarelerin reçetelerini uygulamak zorunda kalmýþlardýr. Elbette bugün yaþananlarý meþru görmek mümkün deðildir. Ancak tüm bu yaþananlar nedeniyle bir dini suçlamak veya “Müslümanlar böyledir” demek de imkânsýzdýr... Yaþananlar dönemseldir ve kaynaðýnda bir din veya mezhep yoktur...