Müslümanlarý ‘birlik’ mi kurtaracak?

Ýslam dünyasý Batý emperyalizmi tarafýndan tehdit edilmeye baþladýðýndan beridir Müslüman zihinler “çare” arayýþý içindedir. Üzerinde en çok ittifak edilen çarelerin baþýnda da “ittihad-Ýslam”, yani Müslümanlarýn birliði fikri gelir. Buna göre Müslümanlar ne kadar birleþirse o kadar güçlenecekler ve düþmanlarýna galip geleceklerdir. Bihassa da Batý’ya...

Peki ama doðru mudur bu fikir? Gücün kaynaðý birlik midir hakikaten? Dünyanýn bütün Müslümanlarý dinen ve siyaseten birleþseler, aralarýndaki ihtilaflar ve hatta sýnýrlar kalksa, tek bir merkeze baðlansalar, çok mu güçlenirler?

Ben bu sorulara kestirmeden “evet” cevabý veremiyorum. Çünkü biliyorum ki yüz küsur milyonluk Arap dünyasý altý milyonluk Ýsrail’e karþý üç kez birleþmiþ, ama galip gelememiþti. Ýsrail, sayýca çok daha kalabalýk olan birleþik Arap ordularýný 1948, 1967 ve 1973’te hep yendi; çünkü daha yüksek teknolojiye ve daha iyi stratejilere sahipti.

Batý dünyasýnýn bize karþý süregiden üstünlüðü de ayný faktörlere dayanýyor: Biz Müslümanlardan daha birleþik deðiller, ama daha çok bilim, teknoloji, sanayi, kültür üretiyorlar.  

Peki Batý bunlarý bizden daha önce geliþtirmeyi nasýl baþarmýþ? Cevap yine “birlik ve beraberlik”te saklý olabilir mi?

Bölük-pörçük Avrupa

Hayýr. Aksine, Batý baþarýsýnýn kökeninde “çokluk” ve “rekabet” kavramlarý yatar. Osmanlý Ýmparatorluðu dev bir coðrafyada birlik saðlamýþ iken, kendi içinde bölük-pörçük olan Ortaçað Avrupasý’nýn ilerlemeye baþlamasý, tam da bu parçalanmýþlýk sayesindedir. Hint asýllý Amerikalý sosyal bilimci Fareed Zakaria þöyle anlatýyor bunu:

1500 yýlýnda Avrupa’da 500’den fazla devlet vardý ve bunlarýn çoðu bir þehirden daha büyük deðildi. Bu çeþitliliðin harikulade etkileri oldu. Evvela, renklilik saðladý. Bir bölgede kabul veya raðbet görmeyen insanlar, fikirler, sanat ve hatta teknolojiler baþka bir bölgede tutunup geliþebildi. Ýkincisi, bu çeþitlilik devletler arasýnda daimi bir rekabeti tetikledi. Bu da siyasi organizasyon, askeri teknoloji ve ekonomik politikada sürekli yenilik ve verimlilik saðladý.” (Future of Freedom, s. 36)

Son bir haftadýr Ýtalya’dayým ve söz konusu çeþitliliðin nasýl geliþtiðini yerinde gözlemliyorum. Bugün baþkent olan Roma’nýn dýþýna çýkýnca, kendi tarihlerine, mimarilerine, gelenek ve kültürlerine sahip daha nice kent buluyorsunuz. Örneðin Rönesans’ýn çýkýþ yeri olarak bilinen Floransa, neredeyse Roma kadar görkemli bir þehir.

Bizde ise payitahtýn, yani Ýstanbul’un ezici üstünlüðü vardýr. (Cumhuriyetten bu yana ise siyasi merkez olarak Ankara’nýn.) Çünkü coðrafyamýzda hep “birlik” ve “merkeziyet” esas olmuþtur. Bunun doðal sonucu ise, Batý’daki geliþimin motoru olan “çokluk” ve “rekabet” dinamiklerinin eksikliðidir.

Çokluk ve rekabet

Velhasýl, kanýmca, Müslüman dünyanýn yeniden yükselmesinin sýrrý, “birlik ve beraberlik”te deðil, aksine “çokluk ve rekabet”te yatmaktadýr. Çünkü mesele bilimde, teknolojide, ekonomide ve kültürde yükselmektir ki, bunlar merkezi bir otoritenin “haydi yapalým” diye emretmesiyle olmuyor. Bireysel ve kolektif yetenekleri geliþtirecek bir renklilik içinde oluyor.

Ha, “çatýþma” anlamýndaki rekabet çok kötüdür tabii. Batý da bundan çok çekmiþtir. Müslüman dünya ise ne yazýk ki korkunç bir çatýþma girdabýnýn içindedir þu dönemde. Ama mesele “çatýþma”yý “birlik” tesis ederek aþmak deðildir ki, olmayacak iþtir zaten. Mesele, Müslümanlar arasýnda adil rekabet kültürünü yaymaktýr ki, her millet, her cemaat ve her fert, kendi baþarý hikayesini yazsýn. Her biri, Kur’an’ýn ifadesiyle, hayýrlarda yarýþsýn...