Mustafa Keser’in değil Satvet Lütfi Bey’in askerleriymişsiniz

Engin Ardıç hatırlatmıştı... Bizim liberallerin pek sevdiği ve “işte adam gibi adam” dediği Prens Sabahattin’in “kâtibi hususisi” (sekreteri, yardımcısı, özel kalem müdürü; ne sayarsanız artık!) Satvet Lütfi Bey meğer İngiliz ajanıymış... 

Laf aramızda, kimi özellikleriyle ben de beğenirim Prens Sabahattin’i...

Kayda değer bulurum...

Nerden bakarsanız bakın, Kemalist ve ulusalcı aydınlarımızdan 100 yıl ileridedir...

Ertuğrul Kürkçü gibilere tur bile bindirir...

Prens Sabahattin’den 100 yıl sonra doğmuşlardır, umur görmüşlerdir, kavrayışları yüksektir ama “Teşebbüs-i şahsi ve âdem-i merkeziyet” fikriyatının yakınından bile geçememişlerdir...

Fakat tuhaf huyları vardı Prens Sabahattin’in...

Liberal ilkeleri sonuna kadar savunuyordu, güya meşruiyetçiydi, bir oldubittiye getirip iktidarı gasp edenlere karşı (kendi ifadesiyle) “meşruiyet mücadelesi” veriyordu ama kendisi de sütten çıkma ak kaşık değildi...

Darbeciydi.

Daha doğrusu, darbeyi özendiren faaliyetler içindeydi. (Fethi Okyar hatıratında, “Darbe için birtakım özel görüşmeler yapıyordu, bana da gelmişti” diye yazıyor, günahı vebali onun boynuna.)

Bir defasında (hükümet darbesi kovaladığı için içeri alınmıştı) asılacaktı da, anasının gül hatırına serbest bıraktılar. Sonra da, “Fazla ayakaltında dolaşma” diyerek yurt dışına sürdüler.

Demek ki, Türk liberallerinin böyle tarafları da var:

Darbecilik oynamak.

Eskisi yenisi fark etmiyor...

Eskisi “halaskâran darbesi” kovalıyordu, yenisi (“t24” rehabilitasyon merkezinde bakıma alınanlar) “Gezi”den ekmek çıkarmaya uğraşıyor ve Pensilvanya darbesinin başarıya ulaşması için hacet namazına duruyor.

En namlı liberalimiz, “Bu böyle gitmez... Erdoğan otoriterleşmesinin sürdürürse darbe olur” müjdesini vermişti.

Biri de, “Sonu Menderes gibi olacak” deyip aba altından general sopası göstermişti. (Yeni zamanların liberali olan bu arkadaş Madanoğlu cuntasının en mutemet elemanlarından biriydi. Cuntanın yayın organı Devrim’de yazı işleri müdürlüğü yapıyordu.)

Uzattığımın farkındayım...

Satvet Lütfi Bey’den söz edecektim...

Kendisi biraz karışık ve karanlık bir adamdır.

Çok zengin olduğu, neredeyse İstanbul’un yarısına sahip olduğu söylenir ama mal varlığına ne olduğu, hangi alanlarda sarf edildiği meçhuldür...

Birilerine bağışladığı söyleniyor.

Kime (hangi Gezi sponsoruna) bağışladı?

Orası da meçhul...

Prens Sabahattin’e akıl hocalığı yapan ve “muazzam muvaffakiyetler” kaydeden bu değerli İngiliz ajanı, bilin bakalım son zamanlarında en çok kimi sevmiş ve kollamış?

Hatta sevmekle kalmamış... Onu İngilizlerle tanıştırmış, geniş bir “dost çevresi” kazanmasını sağlamış?

Kim olacak?

Elbette 9 Mart darbesinin mimarı Cemal Madanoğlu...

Mahir Kaynak, 9 Mart girişiminin bir “İngiliz yapımı” olduğunu söyler.

Hani, İran Şahı Pehlevi, dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’i İran’a çağırıp, “Tedbirinizi alın. Ülkenizde darbe olacak” diye uyarmıştı ya... (Hikâyenin tafsilatı Çağlayangil’in hatıratındadır.)

Bu uyarının 12 Mart için yapıldığı söylenir...

Değildir.

Şah, 9 Mart girişimini (yani sosyalist darbeyi) haber vermiştir.

Biliyorsunuz, 12 Mart’ın en önemli gerekçesi, sosyalist bir darbeyi önlemekti.  

Memduh Tağmaç ve ekibi 12 Mart’ta bir “muhtıra” vererek hem haşhaş ekimi konusunda ABD’ye direnen Demirel hükümetini alaşağı etti, hem de sosyalist bir darbeyi önlemiş oldu.

Demek ki neymiş?

Prens’i sevk ve idare eden Satvet Lütfi Bey, 68 kuşağının namlı devrimcilerini de bir güzel idare etmiş... Madanoğlu’nu öne sürerek 12 Mart’çılara alan açmış...

Hasan Cemal “Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım” kitabında “cuntacı” geçmişiyle (yani “9 Mart darbe girişimi”yle) hesaplaştığını söylüyor ama bence anlattığı/yazdığı “kendisi” değil...

Çünkü, kendisinin farkında bile değil.