Mustafa Koç'un Ardından: Ne Kadar Uğraşsan da...

İş adamları, sanatçılar, sporcular, devlet adamları…

Göz önünde yaşayanların, halkın rol modellerinin ölümleri de sarsıcı oluyor.

Günlerce konuşulmuş, toplum nezdinde travmatik örneklere ilk aklıma gelenler Turgut Özal’ın, Sakıp Sabancı’nın, Necmettin Erbakan’ın, Barış Manço’nun ölümleri.

Yaşayışları ve yaşarken yaptıkları gibi bu dünyayı terk edişleri de çok konuşulur.

Peki neden?

Ölümün dünyadaki en adil süreçlerden biri olduğunu unuturuz çünkü.

Önemli biri öldüğünde şaşırmamız da bundandır, “Nasıl yani, o da mı ölümlü?” gibi çocuksu, içsel bir soru birkaç saniye bilinçaltında hızlı bir tur atar.

İnsan yapısı bu sistem, bu dünya bizi alıştırmıştır çünkü, “Büyük servete sahip olan ya da yüksek mertebede olan insanlar daha başka bir hayat yaşıyor” fikrine. Evet, başka bir hayat yaşıyorsa da dünyadan herkes aynı şekilde çıkıyor… Hiçbir şeysiz...

Mustafa Koç’un ani ölümü de bütün topluma “ölümü hatırlattı”. Herhalde bu da topluma giderayak son hizmeti olsa gerek önemli şahsiyetlerin.

24 saat olmamışken henüz, 2 milyon kez “Kalp krizi” aranmış mesela.

Daha da önemlisi üstünü hep örtmeye alıştığımız “ölüm” kavramını belki de 20 milyon kez aradık zihinlerimizde.

Hani, herkes cennete gitmek ister de kimse ölmek istemez ya;

Hani, herkesin öleceğini biliriz de, anne-babamızın ölümünü bir kez bile aklımızdan geçirmemişizdir.

Hani, hep yaşlılar ölür diye düşünürüz, yetmiş yaş üstünün aktivitesidir ölmek gibi gelir.

Hani, her şeyi hesaba katarız da, ölümü hiç planlara dahil etmeyiz, tsunami bile ihtimallere dahildir de, ölüm değildir.

Böyle düşünceler dolanıp durdu her birimizde bir gün boyunca.

***

Mustafa Koç’un ölüm haberi duyulduğunda uzun uzun düşündüm, dalıp dalıp gittim…

Muhtemelen Mustafa Bey’in Pazartesi gününe planlanmış en az 10 tane toplantısı vardı, akşam yemeği, sabah sporu, belki bir seyahati;

Hani, ertelemesi gerekse, hiçbirini erteleyemezdi, hepsi olmazsa olmazdı, hiçbirinden vazgeçemezdi.

Ama şimdi, Pazartesi günkü ajandası artık bomboş.

Salı gününkü de…

Çarşamba da…

Ve dünya dönmeye devam edecek.

Seni, beni bırak, Türkiye’de ödenen verginin %10’unu ödeyen bir grubun başkanı, 100 bin kişinin patronu ölünce bile devam edecek dünya dönmeye.

Görevinin bulunduğu tüm dernek, vakıf ve şirketlerde hemen bir yeniden organizasyon yapılacak. Görevlendirmeler olacak, yeni başkanlar belirlenecek.

Yılın başındaki şu haberi hatırlıyorum; “Koç Topluluğu’nun gelecek vizyonunu gazetecilerle paylaşan Mustafa Koç, yeni dönem plan ve stratejilerini anlattı”. Ve bir de şunu, o planlar arasında ölüm yoktu...

Ve o yıllar önce bir kitabın arkasında gördüğüm cümle gelir aklıma.

“İşler bitsin diye kendini parçalama, ne kadar uğraşsan da öldüğünde yapılacak işler listen dolu olacak”

***

Merhum Mustafa Vehbi Koç’a Allah’tan rahmet, Koç ailesine, Koç Topluluğunun tüm mensuplarına, Türk iş dünyasına ve Türk halkına başsağlığı diliyorum.

Şöyle diyor Üstat Necip Fazıl

Büyük randevu... Bilsem nerede, saat kaçta?

Tabutumun tahtası, bilsem hangi ağaçta?

Ve şöyle de noktayı koyuyor;

Fazla ciddiye almayın bu hayatı; Nasıl olsa içinden canlı çıkamayacaksınız!

Ölmez de sağ kalırsak, bir sonraki yazıda görüşmek üzere...