Mustafa Þentop Hoca'dan ilginç bir anayasa konferansý -2-

Meclis Baþkaný Mustafa Þentop Hoca'nýn, 6 Kasým günü Ýstanbul'da T. Parlamenterler Derneði'nde verdiði 'Anayasa ve Siyaset' konulu ve 2 saat kadar devam eden konferansýndan, çok sýnýrlý bir özetlemeyi dün sunmaya çalýþmýþtým. (Bu vesileyle belirtmeliyim.. Mustafa Hoca'yý, 15 yýl öncelerde, yurt dýþýndan takip ettiðim Türkiye'deki tv kanallarýndaki Anayasa tartýþmalarýndan tanýmýþ ve onu, karþýtlarýndan daha güçlü bir hukuk bilgisine sahip gördüðümden, 'Anayasa Profesörü' sanmýþtým. Ama, Almanya'da, Düsseldorf- Neuss'daki bir konferansýnýn baþlangýcýnda, 'Anayasa Profesörü' olarak yapýlan takdimi, 'Benim akademik uzmanlýk alaným, Ýslâm Hukuku'dur; ama, günlük tartýþmalar içinde Anayasa konuþulduðu için, öyle sanýlýyorum..' þeklindeki bir düzeltmesiyle, asýl sahasýndan haberdar olmuþtum.)

*Mustafa Hoca, evvelki günkü konuþmasýnda ise, dünyadaki Anayasa hareketlerinden ve yazýlý olan ve olmayan anayasalardan söz ediyordu. Hoca bunlarý anlatýrken, hatýrýma, 1830'larda Osmanlý ülkesine askerî bir heyetle yüzbaþý rütbesindeyken gelen ve sonralarda, 1870'lerde Bismarck Almanyasýnýn ünlü bir mareþali olan Moltke'nin 'Türkiye Mektuplarý' isimli kitabýnda yazdýklarý geldi. Moltke, -özetle- 'Osmanlý'da evet, Avrupa ve Amerika'da olduðu gibi anayasa yok, ama, orada Padiþah'larý ve herkesi baðlayan hükümler, Kur'an'dan gelen emirlerdir' diyordu. Yani, insanlarýn bir araya gelip, 'yazýlý olan ve olmayan anayasalar etrafýnda sert tartýþmalar ve hattâ iç-savaþlara dûçar olduklarý, hem de, sadece þu son 200-250 yýllýk dönemde deðil; 14 asýr öncesinden, hükümdar ile sýradan insaný, insan hak ve özgürlükleri açýsýndan ayný çizgide tutan bir ilâhî ölçü'yü, 'aslî kural / temel ölçü' olarak kabul eden 'Ýslam Milleti, meseleyi taa o zamandan halletmiþti. Esasen, Ýslâm'ýn hedefi de bu idi.

Düþünelim ki, bugün Suriye'de bulunduðu söylenen Gassân diyarýnýn kralý/ meliki Müslüman olmuþtu. Bu kral/ melik, bir gün, Kâbe'yi tavaf ederken, üzerindeki pelerinin eteklerine, sýradan bir Müslüman, yanlýþlýkla basmýþ ve o da, bu dikkatsizliði kendisine saygýsýzlýk sayýp, o sýradan Müslüman'a bir sille vurmuþtu. O Müslüman da ona aynýyle mukabelede bulununca, o kiþi, hemen Hz. Ömer'e gidip, durumu anlatmýþ ve, 'o kiþinin kendisine yaptýðý saygýsýzlýðýn cezalandýrýlmasýný' istemiþti. Hz. Ömer ise, ona, 'Sen ona vurmuþsun, o da karþýlýðýný vermiþ.. Ödeþmiþsiniz..' demiþti.

Anayasa denilen hukuk metinlerinin insana yapacaðý hizmetin özü, iþte bu davranýþta saklýdýr. (Ve, rivayet edilir ki, o kral da, 'Ýslâm benim krallýðým ile sýradan insan arasýnda bir fark gözetmiyorsa, ben de bu dini kabul edemem..' deyip, 'mürted' oldu ve gizlice kaçtý, ve bir daha akýbetinden haber alýnamadý..)

*

Bu hatýrlatmadan sonra, Mustafa Þentop Hoca'nýn sözünü ettiðim konferansýndan birkaç çarpýcý sahneyi ve tesbiti daha, -dünkü yazýda kalan noktadan devamla- kýsaca özetlemeye çalýþayým:

'*1961 Anayasasý da, bir vesayet sistemini, güçlendirerek getirmiþti.

Çünkü, seçimlerden, egemen güçlerin istediði þekilde bir tablo çýkmýyordu. Sürücü Kurslarýndaki otomobilde, sað tarafta oturan asýl sürücüyü millet aþaðý atsa bile; ülkenin, milletin istediði gibi deðil, kendi istedikleri gibi yönetilmesini isteyen güç odaklarý ve FETÖ gibi örgütler, hep sað koltukta devamlý oturmak istiyorlardý.

Biz Baþkanlýk Sistemi'ni getirmekle, o, saðdaki koltuðu söktük..

Millet kime güveniyorsa, arabayý sürmesi için, direksiyon baþýna onu oturtacaktý.

*Düþünelim ki, 12 Mart 1971 Askerî Darbesi'yle halkýn yetki verdiði hükûmet, 40 yýllýk CHP'li Nihad Erim, partisinden istifa ettirilerek 'baðýmsýz baþbakan' yapýlýyordu. 'Vesayet sistemi' iþte bu idi..

*28 Þubat 1997 askerî müdahalesini de hatýrlayalým.. Halkýn yetki verdiði siyasetçiler istifa ettiriliyor, ama, hükûmeti kuracak sayý ve irade olduðu halde, C.Baþkaný olarak Demirel, 'Demokrasi sayýsal deðil, siyasal aðýrlýk rejimidir' diyerek, uzaktan kumanda sistemli vesayetçi güçlerin istediði gibi davranýyor.

Evet, biz iþte 'Baþkanlýk Sistemi'ni getirmekle bu sistemi söküp attýk..

*Artýk, milletin yetki verdikleri, artýk, baþkalarýnca yönetilmiyor, parlamento da, hükûmetleri düþüremiyor artýk; çünkü, 'gensoru' kaldýrýldý. Milletin yetki verdiði ve millete karþý sorumlu olan Baþkan, 'bakanlarý tayin veya azleder.

Hükûmet artýk parlamento oyunlarýyla kurulmuyor veya düþürülemiyor. Halk kime vekâlet veriyorsa, o direksiyona geçiyor. Vesâyet ise, uzaktan kumandalý sistemdir.

*Özellikle, 2. Dünya Savaþý'ndan anayasalar siyasetin karþýsýnda konumlandýrýlmýþlardýr. Türkiye'de de böyledir.

Parlamento sistemi, gerçekte en uzun ömürlü tatbikatýný Ýngiltere'de bulmuþtur. Çünkü orada monarþi /krallýk vardýr; parlamento sistemin özüne dokunmadan, hükûmetleri kurar veya düþürür.

Almanya'daki sistem, parlamenter sistem örneði sayýlamaz, orada devlet, üniter deðil federal yapýdadýr, eyalet hükûmetleri vardýr.

*B.Amerika'da, eyalet deniliyor, ama, federal yapý vardýr; ayrý ayrý 50 devletten oluþur.

Bizdeki sistem biraz Amerikan sistemine yakýndýr, ama, aynen deðildir. Çünkü orada, Birlik içinde yer alan her eyalet/devletin, -nüfuslarý ne kadar olursa olsun-, 2 senatörle temsil edildiði bir senato vardýr ve yüksek kamu görevlileri, sadece Senato'dan onamayla tayin olur.

*