Müstakbel gençlik bakanına açık mektup

“Türkiye’nin genç nüfusu çok önemli bir potansiyel” cümlesini yüzlerce kez duymuşsunuzdur. Defalarca tekrarlanmış bir hata da içerir bu cümle kendi içinde. “Önemli bir potansiyel” cümlesinin bir kelimesi eksik.

Önemli bir potansiyel …… ?

Potansiyel güç mü?

Potansiyel tehlike mi?

Potansiyel risk mi?

Potansiyel zenginlik mi?

Günlük pastörize siyasetin içinde kaybolan bir kamuoyu için bunun çok da bir önemi yoktu. Gençlik denildi ve geçildi yıllarca.

Ta ki…

Ta ki 7 Haziran’a kadar.

7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde ilk defa oy kullanan genç sayısı 2.5 milyonu geçti.

Partiler ilk defa gençliğin gücünü gördüler. Ama öyle uzaktan değil, bizzat siyasi partilerin üzerlerinde denedi gençler güçlerini.

1 Kasım’a daha hazırlıklı girildi. Örneğin Adalet ve Kalkınma Partisi 7 Haziran’daki beyannamesinde gençlere yönelik olan üç maddeyi zenginleştirdi. Ortaya şöyle bir tablo çıktı;

-       Seçilme yaşının 18'e indirilmesi,

-       Kendi işini kuran gençlere 50 bin TL destek,

-       100 bin TL faizsiz kredi,

-       3 yıl boyunca gelir vergisi muafiyeti,

-       İlk işine başlayan gençlerin 1 yıl boyunca maaşlarının ödenmesi,

-       Pasaport harçlarının kaldırılması

-       Ücretsiz internet

PEKİ YA ŞİMDİ NE OLACAK?

Şimdi bu vaatleri gerçekleştirme zamanı. 2002’de AK Parti’nin önünde ucu bucağı görünmeyen bir okyanus varken bugün önlerinde 4 yıllık bir yol, 4 yıllık net bir süre var.

Bu 4 yıl bütün eksik kalan işlerin tamamlanması için, ülkedeki devletin ve milletin bütünlüğünü tehdit eden tüm unsurların temizlenmesi için ve aynı zamanda da kendi içini temizlemesi için milletin Adalet ve Kalkınma Partisi’ne verdiği bir süre.

4 YIL SONRASI?

Şimdi sıkı durun. Son iki seçimdeilk kez oy kullanan 2.5 milyon genç vardı ya hani? 4 yıllık süre sonunda 2019 genel seçimlerine gelindiğinde tam4.5 milyon ilk defa oy kullanan genç gerçeği ile tanışacak Türkiye. Yani son üç seçimi topladığınızda 7 milyon oy yapıyor. Yani gençleri toplayacak bir parti kursanız barajı geçiyorsunuz.

Yani bugün beğenmediğiniz, “ne biçim müzikler dinliyorsun?”, “O pantolon olmuş mu hiç?”,”Senden adam olmaz” dediğiniz 15, 16, 17 yaşında ne kadar genç varsa hepsi ülkesinin kaderi için sandık başında olacak.

İşin ciddiyetini fark ettiniz değil mi? Bugün 15 yaşındaki bir genç, 2019’da oy kullanacak.

BU NE DEMEK?

Bu, artık Türkiye ciddi ve sürdürülebilir bir gençlik politikası olmadan bir adım daha atamaz demek. Gençlik politikası eğitimden sosyal hayata, sağlıktan kredi ve yurtlara her alanda gençlere kontrollü bir özgürlük alanı oluşturacak, onlara doğruyu nazikçe gösterecek ve hatta ona KANKALIK yapacak  bir politika olmak zorunda. Aksi ters teper, tepti, tepiyor ve tepecek.

GENÇLİK BAKANLIĞI

Oldum olası merak ettim, ne zaman bir Gençlik ve Spor Bakanı ile karşılaştıysam da sordum.

Gençlik ve Spor gibi birbirine yakın olmakla beraber çok farklı disiplinler içeren iki yapıyı tek bir çatıda yönetmeye çalışmak yanlış değil mi?” diye.

Düşünün, gençlerin yurt ve burs sorunlarıyla ilgilenen bakanıyla sporda şike ve teşvik konularıyla ilgilenen bakanı aynı kişi.

Ya da karayollarından sorumlu olan bakanı ile teknoloji, internet hızı ve 4,5G gibi konularıyla ilgili olan bakanı aynı kişi.

Bir tuhaflık vardı bu işte.

Bu tuhaflığın giderilmesi için düğmeye basılmış olduğunu öğrendik dün.

Eğer söylentiler doğru ise Gençlik Bakanlığı kuruluyor.

Geç bile kalındı diyeceğim, kızacaksınız ama olsun; diyorum. Geç bile kalındı.

Hadi hemen kuralım da işe başlayalım.

GENÇLİK BAKANLIĞI NEDEN ÖNEMLİ ve NE YAPMALI?

Sayın Müstakbel Gençlik Bakanı; umarım bu satırları okuyorsunuzdur.

İşiniz çok, göreviniz önemli.

Her kesimden, her düşünceden, her mezhepten genci kucaklayacak kadar geniş bir yürek gerek önce.

Müsteşarlarla bakanlık odalarında değil gençlerle okul kantinlerinde, yurtlarında toplanacak bir gençlik bakanı gerek bu ülkeye.

Oy kaygısıyla değil, gelecek kaygısıyla eğitimden sosyal haklara, iş bulmaktan evlenmeye kadar gençlerin bütün sorunlarıyla ilgilenilmeli, acilen.

Bir de bir tavsiye;

Ben Gençlik Bakanı olsam, her hafta bir şehirde o şehrin en büyük spor salonunu o şehrin her görüşten gençleriyle doldururdum. Ortadaki platforma elimde mikrofonla çıkar, kravatı ceketi çıkarır atar, kolları kıvırır başlardım gençlerle konuşmaya. Onları motive eder, ümitlerini yeşertir, sonra sorularını cevaplar, sonra da bir selfie ile (Aslında çok meraklısı değilim selfie’nin ama artık adet oldu) günü noktalardım.

Gençler artık ciddiye alınmak, muhatap kabul edilmek, önemsenmek ve kendileriyle ilgili kararlarda tasarruf sahibi olmak istiyor.

Hadi sayın bakan gençler seni bekliyor, kravatı ceketi at, kolları kıvır işe koyulalım hep beraber.

POTANSİYELİMİZİN SONUNA “GÜÇ” GELSİN, “TEHLİKE” DEĞİL. SONRA DA O POTANSİYELİ REELE DÖNÜŞTÜRELİM.