Musul ve müthiþ engelli koþu

Suriye’de Dabýk gibi sembolik bir alan dahil peþpeþe gelen geri çekilmelere bakýp DAEÞ’ýn “kurgusal bir yapý” olduðu yorumlarý devam ederken Musul harekatý baþladý. 

DEAÞ’ýn 2012’den beri elinde tuttuðu Musul’da bile fazla direnemeyebileceði ihtimalleri dikkate alýndýðýnda “kurgusal yapý” deðerlendirmeleri daha bir önem kazanýyor.

Bu coðrafyada böyle kurgusal bir terör örgütü bulunsun ki, onunla mücadele adýna bölgeye askeri müdahaleler meþruiyyet kazansýn.

Acaba bu mu?

Ya þu iddiaya ne demeli?

“Bir hacker grubunun ortaya çýkardýðý görüntülerde, örgütün ‘kafa kesme’ videolarýnýn gerçek olmadýðý ve Amerika’da bir stüdyoda çekildiði iddia ediliyor.”

Bu iddialar doðru veya yanlýþ, DEAÞ “kurgusal yapý” veya deðil,  reel durumda DEAÞ’la mücadele diye sýcak bir olgu var. Amerika onun için burada, Rusya onun için burada, Amerika o sebeple 63 ülkeyi bir koalisyon içinde buluþturuyor ve Türkiye “DEAÞ’la mücadele” gerekçesi ile Suriye’de bulunuyor, Musul’da bulunmaya çalýþýyor.

“Saddam’ýn elinde kitle imha silahý var” diyerek baþlayan Körfez operasyonuna karþý çýkýlabildi mi? Saddam’ýn elinde kitle imha silahý olmadýðý anlaþýldýðýnda ise çoktan Saddam’ýn yerinde yeller esmeye baþlamýþtý.

Saddam’ýn ve DEAÞ’ýn üzerinden bu coðrafyanýn yeniden dizayný yapýlýyor mu, iþte asýl sorun bu.

Uzun süre “DEAÞ’ý destekliyor” propagandasýyla Türkiye’nin eli kolu baðlanmadý mý?

Ortadoðu bizim coðrafyamýz.

Bu coðrafyada daha etkin olarak var olmak istiyoruz. Çünkü coðrafya belalý ve orada geliþecek her hadise, bizim güvenliðimizi etkiliyor.

Bu coðrafyanýn 100 yýl evvelki düzenlemesi, neredeyse tamamen Osmanlý’nýn izole, nötralize, lokalize edilmesine göre yapýlmýþ.

Sevr anlaþmasýnýn Osmanlý’yý tasfiye eden bazý maddeleri var ki, virgülüne dokunulmadan Lozan’a aktarýlmýþ.

O günün kadrolarý, Anadolu’nun korunmasý adýna ve güç yetersizliði gerekçesiyle bu izolasyona razý olmuþ.

Oysa bu coðrafya Türkiye’nin tabii hinterlandý. Yani iliþki alaný. Yani Türkiye dýþarýya bakacaksa ilk bakacaðý alan burasý.

Oysa bu coðrafyayý sömürge statüsü içinde tutmak isteyen uluslararasý odaklar, çevrelemeyi, izolasyonu, komþularda “Türkiye alerjisi” oluþturacak bir propagandayý yürütmüþler, bu propagandayý içselleþtiren kadrolarýn iktidarda bulunmasýný temin etmiþler.

Ben ilk zamandan beri Türkiye’yi yöneten kadrolarýn damarýnda bu izolasyonu aþma arzusunun yattýðýný düþünürüm. Bu coðrafya ile kalbi yakýnlýk hisseden kadrolarda ise bu arzu daha da diridir.

Ak Parti kadrolarýnýn Erdoðan - Gül - Davutoðlu’nda böyle bir yöneliþi daha diri bir hamle ile ete - kemiðe büründürmeye çalýþtýðý söylenebilir.

Ancak bunun için, “Türkiye alerjisi” oluþumunu önlemek açýsýndan çok hassas bir dil bulmak zorunluluðu da vardýr.

Yola “komþularla sýfýr sorun” gibi son derece barýþçýl söylemlerle çýkmak bunun içindir.

“Yeni Osmanlý iddiasý”na yönelik “Böyle bir politikamýz yok” vurgusunu ýsrarla seslendirmemiz bunun içindir.  

Buna raðmen, mesela Musul konusundaki hassasiyetin Ýbadi tarafýndan cevaplandýrýlmasý, bir “Arap refleksi” gibi okunmasý hesabýna yöneliktir.  

Son olarak Cumhurbaþkaný Erdoðan, Rize’de, Musul gündeminden bahisle “Türkiye Türkiye deðildir” diyerek Türkiye’nin tarihi - kültürel interlandýna bir kere daha vurgu yaptý. “Fiziki sýnýrlara elbette saygý gösteririz ama gönlümüze sýnýr çizemeyiz. Çizilmesine de müsaade etmeyiz” dedi. Gazze’den Sibirya’ya, Bosna’ya, Kuzey Afrika’ya uzanan bir gönül coðrafyasý sýnýrý çizdi.

Þu sözler de Sayýn Cumhurbaþkanýna ait: “Türkiye, 79 milyon vatandaþýyla birlikte köklü, tarihi, kültürel ve insani baðlarla iç içe olduðu geniþ coðrafyadaki yüzmilyonlarca kardeþine karþý da sorumludur.”

Hiç kuþkusuz büyük bir sorumluluk duygusu bu.

Ama biliyoruz ki bu coðrafyada daha çok yol almak lazým. Müthiþ bir engelli koþu söz konusu. Ýslam dünyasýnýn Ýslam dünyasý olmamasý, Türkiye’nin Türkiye olmamasý kimlerin stratejik hesabýný gerektiriyorsa, o kadar engel çýkacak karþýmýza. Dikkatli gitmek lazým.