Mütekebbir bir general!

İlker Başbuğ’un generaller arasında bilgisiyle temayüz etmiş, attığı her adımı bilinçli atabilen ve ideolojik bir kişiliğe sahip olduğunda şüphe yok.

“TSK olarak bizim de hatalarımız oldu”, “Mesela şehidimizin başı örtülü annesinin elini öpüyoruz ama o anneler yemin törenine geldiklerinde başları örtülü diye içeri almıyoruz”, “Erdoğan’ın iradesi olmasa FETÖ ile böylesine mücadele edilemezdi” ve “Erdoğan bu mücadelede yalnız bırakıldı” benzeri makul tavırlarının yanı sıra iktidara da halka da tepeden bakan mütekebbir bir general olduğu da bilinen bir husus.

Çünkü Başbuğ kimi hatalarını itiraf etmiş olsa da, 28 Şubat generallerinin anlayış ve tavırlarını AK Parti iktidarı döneminde de devam ettirmiş hâlâ da aynı zihniyete sahip olduğunu gizlemeyen bir general.

***

Bir misal, AK Parti döneminde daha 1. Ordu komutanıyken İstanbul’da katıldığı bir toplantıda İBB’yi temsilen protokolde yer alan başkan vekilinin başörtülü hanımını arka sıralara attırmadan salona girmeyen bir zihniyete sahip. Yine medyaya yansıyan bir teftiş sırasında bir bakan ile alay eden tavrı hatırlanırsa iktidara ve halka bakışının ne olduğu konusunda fikir sahibi olunabilir.

AK Parti kapatma davasındaki rolü de tartışmalıdır!

Dolayısıyla Başbuğ’un Başkan Erdoğan’dan hoşlanmadığı gizli bir şey değil. Başkan Erdoğan’ın ondan hoşnut olduğunu söylemek de doğru değil.

***

Bununla birlikte Başbuğ tutuklandığında ilk tepkiyi veren Başkan Erdoğan’dır. Tutuklandığını televizyondan öğrenmiştir.

FETÖ’nün daha sonra sulandırdığı ortaya çıkan Ergenekon davasında başkan Erdoğan’ın davayı savunması vesayet sistemine karşı aldığı tavırdan başkası değildir.

Ergenekon’da yargılananların tamamının masum olduğuna ben de inanmıyorum. Ama FETÖ suçluların yanı sıra yüzlerce masuma sahte delillerle dava açarak konuyu sulandırdığı için hepsi beraat etmiştir.

O dava 28 Şubat mantığıyla hareket eden ordu içindeki vesayetçi zihniyete karşı mücadele gerekçesiyle açıldığı için ben de savundum.

Çünkü AK Parti hükümet olmuştu ama onu muktedir kılmamak için sistem direniyordu. Direnmenin ötesinde AK Partiye karşı sistem savaş açmıştı.

Öyle ki 2007’de sırf eşi başörtülü diye cumhurbaşkanı adayına karşı asker muhtıra vermiş, hükümet direnmiş, erken seçim kararı alarak ve cumhurbaşkanını halkın seçmesini sağlayan anayasa değişikliği yaparak konuyu halkın hakemliğine götürmüş, AK Parti %49 ile tekrar iktidarı yakalamış ama buna rağmen Anayasa Mahkemesi kapatma davası açmıştır.(Bu davada siyasi yasağı istenen 70 kişiden biriydim, dava karara bağlandığında bu sayı 11’e düştü o 11 kişiden biri de bu fakirdi, elhamdülillah.)

***

Böylesi bir ortamda AK Parti 2009’da askerlerin askeri olmayan mahalde ve meslekleriyle ilgili olmayan konularda suç işlediklerinde sivil yargıda yargılanmalarının önünü açan ve sivillerin askeri mahkemede yargılanamayacağını ön gören iki değişikliği yasalaştırdı.(CHP, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş AYM de iptal etmiştir!)

Sivillerin askeri mahkemelerde yargılanmamasını hedefleyen maddeleri düzenleyenleri, FETÖ’nün siyasi ayağı olarak nitelemek, bugün CHP’nin siyasi ayak iddialarına gerekçe üretmekten başka bir anlam taşımaz.

Başbuğ bunu yapmıştır.

Sivilleri askeri mahkemelerde yargılayamadıkları için FETÖ desteklenmiştir diyor! Oysa aynı maddeye CHP de destek vermiştir, AYM’ye de götürmemiştir!

***

Hükümet, 2012’den itibaren FETÖ’nün devlet içinde bir paralel yapı oluşturduğunu görüp sessizce tavır almış, 17/25 Aralık’tan sonra açıktan mücadele etmeye başlamıştır. 15 Temmuz sonrası malum.

Dış istihbaratların koordinesiyle 1960’lardan itibaren devlete sızmaya başlamış olan bu örgüte sadece AK Parti döneminde göz yumulduğu söylemi kara propagandadır.

Şurası unutulmamalıdır ki bu yapılanmanın bir suç örgütü olduğu anlaşıldığı günden itibaren FETÖ ile mücadele eden AK Parti hükümetleridir.

İktidarın bu mücadelesini tebrik etmek gerekirken FETÖ argümanlarıyla iktidarı karalamak FETÖ’den başka kimseyi sevindirmez, memnun etmez.

***

Başbuğ’un çıkışını ben, FETÖ söylemi üzerinden politika yapan muhalefete mesaj olarak algıladım.

O üstenci tavrıyla Başbuğ, FETÖ ile kendisi mücadele etmiş de hükümet onu kaale almamış gibi kendi ciddiyetiyle bağdaşmayan ama taşıdığı zihniyete paralel bir söylem geliştirmiştir.

Oysa Kara Kuvvetleri komutanıyken kendisine verilen 15 bin kişilik FETÖ listesi hakkında hiçbir işlem yapmayan ve Genel Kurmay başkanı iken de konuyla ilgilenmeyen bizzat kendisidir!

Hulasa, Başbuğ bu çıkışlarıyla ulusalcı/Atatürkçü kesimlerin bayraktarlığını sürdürmektedir. Gayet normal.

Ama millet nezdinde Muharrem İnce kadar bile karşılığının olmadığını göremeyecek kadar halktan kopukluğunun farkında mıdır acaba?!