Kelime avý’ oynuyordu muhalefet, ‘açýlým’ ilk telaffuz edildiðinde. Baþbakan’ýn veya Ýçiþleri Bakaný Atalay’ýn aðzýndan, Kürt sorunuyla ilgili bir kelimecik çýksa da üstüne çullansalar.
Bakan Atalay, muhalefete veya medyaya kullanýlacak, suistimal edilecek bir þey vermez. Bunda ustadýr. O süreçte vermedi bir þey.
Þimdi düþünüyorum da, o günlerde, ‘açýlým’ýn yönetimini, Atalay gibi ‘ser verir sýr vermez’ bir politikacýya vermek, çok isabetliymiþ.
Tabii, Atalay açýk vermeyince, bu kez, ‘açýlýmda bir þey yok’ eleþtirileri yaptýlar.
Atalay, o günlerde bir þey deseydi, ‘vay siz PKK’yla görüþeceksiniz,’ ‘vay siz Kürtçe’yi okullara sokacaksýnýz’ diye yaygarayý koparacaklardý.
Geçti bunlar.
Bugün, bir gerçekle karþý karþýyayýz.
Tünelin ucu göründü demiyorum. Ama tünelin bir ucu olduðu herkes tarafýndan kabul edildi.
PKK, elindeki rehineleri býrakýyor. Býrakýyor deðil, býraktý. Dün býraktý.
Bunun, þartý þurtu yok. ‘Çözüm süreci’nin bir iþareti bu. Ýþte, býraktý.
Türkiye’nin bugüne gelmesinde, o müþkülpesent yazar-çizer taifesinin burun kývýrdýðý ‘açýlým günleri’nin çok katkýsý vardýr.
Ayný arkadaþlarda, bugünlerde bir baþka rahatsýzlýk var.
Tayyip Erdoðan...
Kabullenemiyorlar.
Akýllý, kendileri. Entel, kendileri. Uyanýk, kendileri. Sözümona, solcu kendileri, veya liberal, kendileri. Hatta saðcý da kendileri.
Bir þey yapmamasý, yapamamasý lazým, kendi kafalarýndaki Tayyip Erdoðan’ýn.
Bir CHP’li gibi, bütün sorunlar karþýsýnda ‘sýfýr çözüm’ ve katý defans politikasý uygulamasý lazým.
Yurtta defans, cihanda defans.
Ýkide bir, bu zevat tarafýndan eleþtirilip eleþtirilip, her defasýnda haklý çýkmamasý lazým.
Bir þey yapmadan önce bu arkadaþlara sormasý lazým.
Hazmedemiyorlar.
Çözüm projelerini, Erdoðan gibi, ‘yerli’ bir siyasetçinin üretiyor ve uyguluyor olmasýný hazmedemiyorlar.
Sýnai ve ticari alanlarda, þimdi ‘inovasyon’ diyorlar. Yani sürüp giden bir þeye veya durup duran bir þeye, bir yenilik ilave etmek. Siyasette de var inovasyon ve en çok Erdoðan yapýyor.
Buna gýcýk oluyorlar.
Ahh, bu iþleri Kemal Kýlýçdaroðlu kotarýyor olsaydý veya solcumtrak bir siyasetçi...
28 Þubat’ý bile süsleyen, püsleyen bu maharetli arkadaþlar, ne þairane, ne dahiyane buluþlar yaparlardý.
(Ali Kalkancý 28 Þubat’ta Fatih’te post yürütüyordu, onlar da Sincan’da tank yürüttüler. Benzer davranýþlar.)
Ne oldu þimdi? Türkiye’nin en büyük sorununun çözülmesi için bir adým atýldý.
ETA modeli, IRA modeli gibi ecnebi numuneleri çok çok aþan yeni bir çözüm modeli geliþti.
Yeni bir model, çünkü bizdeki sorun, Ýngiltere’nin, Ýspanya’nýn sorunundan çok daha derin, çok daha kapsamlý, çok daha þiddetli.
Türkiye, kendisi, bir politika üretti.
Yürüyor, en azýndan bugüne kadar yürüdü bu politika.
Yakýþtýrmýyorlar.
Bu politikanýn mimarý olmasýný, Erdoðan’a yakýþtýrmýyorlar.
PKK’dan çýtayý yükseltmesini istiyorlar.
Böyle bir þey olabilir mi? Çözüm sürecinin saðlýklý yürümesinden rahatsýz oluyorlar. PKK’ya ‘ucuza gittiniz’ demeye getiriyorlar.
Menfaatiniz mi var sizin, milletin çocuklarýnýn ölmesinden?
Güzel deðil mi yani, aylardýr hatta yýllardýr PKK’nýn elinde olan rehinelerin, çözümde kararlýlýðýn bir göstergesi olarak serbest býrakýlmasý. Annelerine, babalarýna, çocuklarýna, eþlerine kavuþmasý?
Fotoðrafa bir bakýn, Habur’daki kavuþma fotoðrafýna... Hasretin bittiði ana... ‘Mutluluðun resmi’ne... (Hanisin Abidin?)
Ben, o sevincin bir saniyesini, bizim akýllýlarýn bin tane ukalalýðýna deðiþmem.