BDP ve aþýrý iyimser bazý yorumcular son günlerde devletin barýþa dönük çabalarýndan vazgeçtiðini, sadece silahlý mücadeleyle sorunu çözmeye döndüðünü iddia ediyorlar. Bu iddianýn temelinde ise devletin güvenlik güçlerini güçlendirmesi, geçmiþ dönem hatalarýný tekrarlamamasý, uyuþturucu gibi terörün finansman kaynaklarýnýn üzerine daha etkili bir þekilde gitmesi vs. yatýyor. Yani onlara göre devlet geçmiþte olduðu gibi PKK’nýn karþýsýnda etkisiz olsa, polis, asker ve istihbarat iþbirliði yapmasa, karakol basýp birçok askeri þehit eden teröristlerin daðlarda serbestçe dolaþmasýna müsaade edilmiþ olunsa barýþ ve müzakere seçeneklerinden vazgeçilmemiþ olacaktý.
Terörle silahlý mücadelede kararlýlýk ve yargý organlarýnýn yasalarý uygulamasý diyalog ve barýþ arayýþlarýndan vazgeçildiði anlamýna gelmez. Tam tersine devlet sahada devlet gibi davranýrsa, tutarlý, ilkeli, kararlý ve güçlü olabilirse ancak o zaman görüþmelerin de bir anlamý olabilir, barýþ için de bir þans da doðabilir. Baþka bir deyiþle “müzakere mi, mücadele mi” diye birbirinin zýttý iki alternatif çözüm yolu yoktur. Suçla mücadele edilir, suçlu suçundan vazgeçmeye hazýr ise onunla da haklý talepleri üzerinden görüþmeler yapýlabilir.
Özgürlüðün sýnýrlarý
Takip edenler bilir, hemen her konuda ifade özgürlüðünü savundum. Hatta yeni anayasamýz sadece ifade özgürlüðünü teminat altýna alsa, diðer bütün haklarýn bu sayede korunmuþ olacaðýný düþünenlerdenim. Ancak suçu övme, tehdit yoluyla diðerlerini baskýlama ve hakaret ifade özgürlüðü içinde deðerlendirilemez. BDP’ye ve sempatizanlarýna anlatmakta zorlandýðýmýz da budur. Bu kiþiler en kanlý terör eylemlerini savunmayý bile ifade özgürlüðü sanýyorlar. Bu kiþilere sormak gerekir, eðer aþaðýdaki konuþmayý Türkçü bir siyasetçi yapsaydý ne derdiniz acaba:
“Ogün Samast’ýn mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görmeliyiz. Bugün rahat siyaset yapmamýzý Ogün Samast ve onun gibi kendilerini feda eden gençlere borçluyuz...”.
Ya da bir Türkçü siyasi çýksa da tüm Türkleri diðer etnik gruplara karþý silahlanmaya çaðýrsaydý...
Bir baþkasý çýksa Danýþtay saldýrýsý zanlýsý Alparslan Arslan’ý “Türk milletinin gururu” ilan etseydi.
Bir diðer siyasi de çýkýp þunlarý söyleseydi:
“Güneydoðu’da 1990’lý yýllarda pek çok iþkence ve kötü muamele yapýlmýþtýr. Bunu yapan arslanlarýmýzla gurur duyuyoruz. Eðer bugün bizler rahat siyaset yapabiliyorsak bunu birilerinin derin devlet dediði vatan evlatlarýna borçluyuz.”
Gücünüze gidiyor deðil mi? Türkçü ýrkçýlýk, iþkencenin övülmesi, terörün yüceltilmesi baþkasý yapýnca çirkin oluyor deðil mi? Ama BDP’li vekiller bu sözlerin çok daha ilerisini canlý bombalar için, bir çok kiþinin katili teröristler için kullandýlar.
Acýlarý ve hatalarý yarýþtýrmanýn anlamý yok. Suçu övmek bir yönüyle suçu iþlemekten bile daha tehlikeli ve daha iðrenç. BDP’liler de, diðer Kürtçüler de kendi mahallelerindeki yanlýþlarý överek aslýnda suçun ve çözümsüzlüðün parçasý oluyorlar ve çözüm yolunda muhatap ve ortak olma fýrsatýný kaçýrýyorlar.
Devlet, Ergenekon gibi derin çetelerden ve ýrkçý-militarist anlayýþtan uzaklaþtýkça Kürtçü kanadýn teröre yapýþmasý Türkiye için büyük bir kayýptýr. Ancak Kürtçü kanat kendisini yenileyemiyor diye, karþý tarafý kendisini yenilemiþ varsaymak ve buna göre çözüm yollarý önermek de bir o kadar ölümcül bir hata olacaktýr.