Bir dönem Finlandiya’ya baþkentlik eden Turku, küçük ve þehre has müzeleriyle görülmeye deðer. Örneðin 1800’lerden kalan bir eczaneye girdiðinizde o dönemi soluyorsunuz, El Sanatlarý Müzesi’nde modern bir kentten 19’uncu yüzyýl yaþamýna geri dönüyorsunuz. Finlandiya’ya gelince... Sadece Turku’dan ibaret deðil.
Müze gezmeyi seviyor, seyahatlerinizde mutlaka müzelere de uðruyorsanýz bu yazý sizin için. “Sanat ve bilim eserlerinin veya sanat ve bilime yarayan nesnelerin sergilendiði” müzeler, bilim, sanat, folklor ve antika eþyalarýn bir arada sunulabileceði yerler olabildiði gibi doða, etnografya veya havacýlýk gibi tek konuyu içeren eserlerin sergilendiði yerler de olabiliyor. Müze türleri listesi çok uzun aslýnda. Denizcilik, taþýt, oyuncak, tarým, sanayi müzeleri, askeri müzeler ve daha nice tür. Ülkemizde özellikle sanat, etnografya ve arkeoloji müzeleri çoðunlukta. Son yýllarda Kültür ve Turizm Bakanlýðý’nca hazýrlanan müzekart sistemi ile yýllýk 30 TL ödeyerek bir sene boyunca Türkiye’deki tüm devlet müzelerine ücretsiz, özel müzelere ise indirimli olarak girebiliyorsunuz.
Ýlk yurtdýþý seyahatlerimde ziyaret ettiðim ülkelerin önemli müzelerini gezerdim. Bunlar arasýnda dünyanýn en ünlü müzelerinden Louvre Müzesi (Paris), British Museum (Londra), Metropolitan Museum of Art (New York), Museo Nacional del Prado (Madrid), Galleria degli Uffizi (Floransa), Van Gogh Museum (Amsterdam), Museu Picasso (Barselona) gibi nicesi var. Ancak son yýllarda daha çok etnografya veya ‘yaþayan müzeler’i ziyaret eder oldum. Çünkü bu tür yerlerde halk kültürüne dair daha çok þey öðrendiðimi gördüm.
KENTÝN eski eczanesi?
Bu hafta sizi Finlandiya’nýn Turku kentine götüreceðim. Aslýnda Turku’ya giderken müze gezmek niyetinde deðildim ya malum hayat tesadüflerle dolu. Ýyi ki nehir kenarýnda yürürken kapýsýnda Fince eczane yazan, ancak eczaneden çok daha fazlasý olan ahþap binaya merakla girmiþtim. Bina 1800’lerde Turku’nun tek eczacýsýnýn evi ve hasta kabul yeriymiþ. Restore edilip eczacýlýk müzesine dönüþtürülen yapý o dönemden kalan az sayýdaki ahþap yapýdan biri. Giriþte yer alan ve üzerinde bitkilerin Latince adlarý bulunan ilaç çekmeceleri, cam ve porselen ilaç kaplarý ve kimi eczacýlýk gereçlerinin sergilendiði odayý geçtikten sonra eczacýnýn çalýþma odasý, ev olarak kullanýlan odalar, kütüphane, ilaçlarýn hazýrlandýðý bölüm ve en arkada da bitkilerin saklandýðý oda var. U þeklindeki ahþap binanýn ortasýndaki bahçede de týbbi bitkiler yetiþtiriliyor. (Turku Eczacýlýk Müzesi’nden çok etkilenince Riga’daki benzerini de ziyaret ettim ancak onu ilki kadar baþarýlý bulmadým.)
Tesadüf eseri eczacýlýk müzesine girmesem ve görevliye müzeye hayran kaldýðýmý söylemesem þimdi anlatacaðým El Sanatlarý Müzesi’ni göremeyecektim. Geleneksel kýyafetler içindeki müze görevlisi sohbetimiz sýrasýnda kendi müzelerini beðendiysem El Sanatlarý Müzesi ile de ilgileneceðimi, mutlaka ziyaret etmem gerektiðini söyleyince hemen yolu tarif ettirdim ve kendimi bambaþka bir dünyanýn içinde buldum.
HALK DESTEKLEYÝNCE OLDU
Müzenin hikayesi çok ilginç. Kentin büyük kýsmýný etkileyen 1775 yangýnýndan sonra Cloister Tepesi adýyla bilinen bölge imara açýlýr. Bu bölgeye daha çok çevre köylerden gelen marangoz ve inþaat ustalarý yerleþir. Birer odadan oluþan ufak ahþap evler inþa eden ustalar, aileleri büyüdükçe bizim köylerimizdeki gibi evlerini büyütürler. 20’nci yüzyýlýn baþýnda yol yapýmý nedeniyle bu evler yýkýlmak istenir ancak Axel Haartman adýndaki bir gazetecinin bölgenin açýk hava müzesine dönüþtürülmesini öneren yazýsý kent halkýnca desteklenir ve 1937’de bölgedeki evlerin bir kýsmýnýn müzeye dönüþtürülmesi için onay çýkar. 1940’ta müzenin açýlýþý yapýlacak, 1956’da bölgedeki diðer evler de müzeye dahil edilecektir.
19’UNCU YÜZYILA GÝDÝYORSUNUZ
Müzenin ana giriþine geldiðinizde sizi 1984 yýlýnda kazandýklarý Altýn Elma Müzecilik Ödülü karþýlýyor. Giriþ ücreti olan 5.5 euro’yu ödeyip kapýsýndan içeri girdiðiniz anda modern bir kentten 19’uncu yüzyýl yaþamýna geri dönüyorsunuz. Burada gözünüzü rahatsýz eden hiçbir þey yok. Her þey tüm detayýyla planlanmýþ. Merdiven altlarýnda gördüðünüz odunlar sanki evin erkeði tarafýndan kýrýlýp evi ýsýtmak, yemek piþirmek için kullanýlmak üzere yerleþtirilmiþ. Evlerin yanýnda bulunan fýçýlar, bugün hala damlarda biriken yaðmur sularýný toplamakta kullanýlýyor. Kimi bahçelere sebze ve çeþitli bitkiler ekilmiþ. Bir eve girip o dönemin giysilerine bürünmüþ birini görünce sanki evin hanýmý iþini bitirip pencerenin yanýna oturmuþ, kýzý için ördüðü atkýyý tamamlamaya çalýþýyor diye düþünüyorsunuz. Ocaktaki çaydanlýða uzanmak istiyorsunuz, ateþten kararmýþ tencereden bir kase çorba içmek, tamir için verdiðiniz ayakkabýlarýnýzý almak, fýrýndan gelen kokulara çekilip bir somun ekmeðe uzanmak veya çayýn yanýnda konuklarýnýza sunmak için çörek paketletmek, pazar alýþveriþiniz için sepet seçmek, kýrýlan toprak tencerenizi yenisiyle deðiþtirmek...
Burasý müzeden çok yaþayan bir mahalleye benziyor. Ýhtiyaç duyabileceðiniz hemen her tür ürünün bulunduðu bakkal, ayakkabýcý, terzi, seramik ustasý, urgancý, ciltçi, bakýrcý, tenekeci, saat tamircisi, postane, fýrýn, keman yapým ustasý... Yaz aylarýnda müzenin hemen her evinde normal iþini yapýyormuþ gibi çalýþan gönüllüler bulunuyor. Burasý gerçekten kendine has ve benzerlerine çok da fazla rastlanmayan bir yer. Gezerken “Ah keþke bizim ülkemizde de benzerleri olsa” diye hayýflandýðýmý söylemeden edemeyeceðim!
Kentin adýnýn Türk ile ilgisi yok
13’ÜNCÜ yüzyýlda kurulan ve bir dönem Finlandiya’ya baþkentlik etmiþ olan Turku, 19’uncu yüzyýla kadar ülkenin en büyük kenti imiþ. Bugün ise 175 bin civarýndaki nüfusuyla beþinciliðe düþmüþ durumda. Ýsmi dolayýsýyla Türklerle bir ilgisi olduðunu düþünebilirsiniz ancak Turku, Doðu Slovak dillerindeki “turgu”, yani pazaryeri sözcüðünden türemiþ. 1640 yýlýnda Finlandiya’nýn ilk üniversitesi olarak kurulan Kraliyet Akademisi’ne evsahipliði eden Turku, büyük yangýnlar geçirmiþ. Özellikle 1827’deki yangýn kentin dörtte üçünü yok etmiþ.
Finlandiya’ya feribotla gidin
EN keyifli yol deniz yolu. Ben bulduðum ucuz uçak biletiyle Ýzmir’den Stokholm’e uçmuþ, yýllardýr görmediðim bu kentte birkaç gün kalýp feribotla Turku’ya geçmiþtim. Gece ve gündüz birer feribot var ancak gündüz yolculuk yaparsanýz iki ülke arasýndaki adalarý ve ufak yerleþim yerlerini görebilirsiniz. 11 saat süren feribot yolculuðunun fiyatý 15euro’dan baþlýyor.
2012 tasarým baþkenti
TURKU’DAN Baltýk Denizi kýyýsýndaki Finlandiya’nýn baþkenti Helsinki’ye trenle gidebilirsiniz. Ýki saatlik tren yolculuðunda etrafý seyretmek çok keyifli. Rusya, Norveç ve Ýsveç’e sýnýrý olan ülkede tasarým çok önemli bir iþ kolu. Belki de bu yüzden Helsinki 2012 yýlýnýn tasarým baþkenti seçilmiþ. Yani diyeceðim o ki Finlandiya’yý ziyaret ederseniz ünlü tasarýmcýlarýnýn ürünlerini görmeden ülkeden ayrýlmayýn. Helsinki’de bir de tasarým müzesi bulunuyor.
Balýk yemeden dönmeyin
DENÝZ kenarýnda olunca deniz mahsullerinin de yeri ayrý oluyor elbet. Baþta somon olmak üzere taze veya tütsülenmiþ balýk, peynir, ekmek, yabani meyvelerden yapýlan reçel, meyve sularý ilk etapta aklýma gelenler. Helsinki’de pek çok açýk hava pazarý var. Bunlardan en ünlüsü Pazar Meydaný’nda kurulaný. Burada sadece meyve-sebze veya yiyecekler deðil, hediyelik eþyalar da satýlýyor. Her yýl ekim ayýnda Helsinki’nin en eski etkinliði olan Ringa Balýðý Pazarý da yine bu meydanda kuruluyor!
Soðuk sevmeyenler yazýn gidin
“BALTIK’IN kýzý” adýyla bilinen Helsinki, 1812 yýlýndan beri Finlandiya’nýn baþkenti. 1550 yýlýnda kurulan þehir, baþkent olduðu yýllarda Rus çarlarý tarafýndan ufak bir St. Petersburg olarak yeniden inþa edilmiþ. Nüfusu yarým milyonun biraz üzerinde olan kent son derece düzenli, sade, huzurlu, rahat ve keyifli. Tabii soðukla aranýz yoksa yaz aylarýnda ziyaret etmekte fayda var! Finlandiyalýlar nasýl eðleniyor görmek isterseniz 12 Haziran’daki “Helsinki-päivä” gününde (kentin doðumgünü) veya aðustos ayý sonunda kutlanan sanat gecelerinde (Taiteiden Yö) orada olmaya çalýþýn.