AK Parti’nin iktidara geldiði günden itibaren “Gizli ajandalarý var. Güçlenince kendileri gibi olmayan hiç kimseye yaþam hakký tanýmayacaklar” yaygarasýna baþladýlar ama aradan 17 yýl geçti ve AK Parti en güçlü dönemlerinde dahi bu yönde bir adým atmadý, herkes istediði gibi yaþamaya devam ediyor.
Tam aksine toplumun, gün geçtikçe Ýslam ahlak ve anlayýþýndan uzaklaþtýðýný görüyoruz.
Mesela…
Gayrimüslim komþularýmýzýn, Ramazan ayýnda dýþarda bir þeyler atýþtýran küçücük çocuðunu, “Bu ay Müslümanlar oruç tutar. Onlarýn göreceði yerde bir þey yiyip içmek çok ayýptýr” diye uyardýðý bir toplumdan, ramazanýn hiç belli olmadýðý noktaya geldik.
“Yüzde 99’u Müslüman” denen bir ülkede, oruç tutmamasý bir tarafa; ramazan yokmuþ gibi davranan o kadar çok ki. Hatta körük gibi çektiði sigara dumanýný yüzünüze üfürerek, inanca saygý bir tarafa, asgarî nezaket problemi yaþayan o kadar çok ki...
Yine de bunlarýn hiçbirini dert etmiyoruz, “Biz kendimize bakalým” diyoruz.
Kaldý ki Müslümanlarýn, kendileri gibi yaþamayanlara daha fazla hassasiyet göstermek gibi bir yükümlülüðü de var.
Ýslam tarihi bu hassasiyetin izharý sebebiyle Müslüman olan veya kötü alýþkanlýklarýndan kurtulan örneklerle doludur.
Peki, Müslümanlarýn da, inanç ve ibadetlerine saygý gösterilmesini beklemesi, çok anormal bir talep midir?
Bizim de, “Siz istediðiniz gibi yaþayýn ama bizi ve dinimizi de rahat býrakýn” deme hakkýmýz yok mu?
Bu beklenti, demokrasinin “D”si, laikliðin “alfabesi” deðil midir?
“Medeni Avrupa” ve “dünyaya demokrasi daðýtan Amerika” Ýslamiyet’le ve Müslümanlarla neden bu kadar uðraþýyor?
Bir “devlet” olarak, ülkesinde yaþayan Müslümanlarýn inanç ve ibadet özgürlüðünü tesis etmekle yükümlü olan Almanya, bu hizmetleri sabote etmek için var gücüyle çalýþýyor. Hatta daha da ileri giderek, baþörtüsünün bütün Avrupa’da yasaklanmasý için uðraþýyor.
Baþörtülü velilerin, çocuklarýyla birlikte geziye katýlmasýna izin vermeyen Fransa ile baþörtülü anneleri, “Vatan uðruna kurban ol” diye elini kýnalayýp askere gönderdiði oðlunun yemin törenine sokmayan 28 Þubatçý kafayý, ayný çirkeflikte buluþturan motivasyon nedir?
Almanya, Fransa ve Müslümanlara zulmetmekte Haçlý-Yahudi iþbirlikçilerle yarýþan Çin’in sergilediði, “kendi Ýslamýný üretmek” gibi faþist bir çaba kaçýncý Haçlý Seferi’dir?
Müslümanlarýn baþýna musallat edilen “müstemleke valileri” de Ýslam’ý çökertme konusunda, kendilerini himaye eden Haçlý-Yahudi müttefikleriyle yarýþ ediyorlar.
Haçlý-Yahudi þer ittifaký Ýslam ülkelerini iliklerine kadar sömürüp Müslümanlarý darmaduman ederken, bir terör devleti, Ýslam dünyasýnýn göbeðinde zulüm ve iþgalini her gün geniþletirken en büyük desteði, Ýslam ülkelerinin baþýndaki emperyalist uþaklarýndan alýyor.
Ya içimizdeki din yobazlarý?..
Cami-cemaatle hiç iþi olmayanlar, neden kadýnlarla erkekleri ayný safta buluþturma derdine düþer?
Son yýllarda,“müzik” ve “ilahi” gibi iki zýt mefhum birleþtirilip, özellikle Ramazanlarda “ibadet” edasýyla sunuluyor.
Ve Müslümanlar, bu tür yozlaþmalarý “normal” gibi gördükçe bir üst adýma geçiliyor.
Nitekim, müzikli ilahi safsatasýnýn ardýndan “Ýslami rap” saçmalýðý çýktý hatta normalleþti!
Gelinen noktada, Rotana Tarabzouni isimli Suudî þarkýcý yarý çýplak yaptýðý kývrak dansý bir anda kesiyor ve sahnede Fatiha Suresini okumaya baþlýyor!
Bu yozlaþma nereye kadar gidecek?
Bu olanlarla uðraþamayacak kadar “meþgul” olan Müslümanlar, “müzik eþliðinde ibadet”(!) yapmaya baþlayýnca mý uyanacak?..