Nabi Avcı...

İnsanın, siyaset yüklü bir kahvaltılı basın toplantısının hemen sonrasında İngiliz yazar Jeffrey Archer’ın özel öykü dünyasına yönelmesi mümkün mü? Eğer “siyaset” denilen o dünyaya giren isim Prof.Dr.Nabi Avcı ise, tabii ki mümkün...

AK Parti’nin Eskişehir milletvekili aday listesinin birinci sırasındaki isim, siyaset arkadaşlarını yanına alarak güzel bir basın toplantısı düzenledi. Sorulan sorulardan çok, verilen yanıtlardaki üslubun önemli olduğu bir toplantıydı...

Devamında kısa süre ayak üstü sohbet etme fırsatı bulduk...

Atatürk Caddesi üzerindeki Avrasya AVM’nin en üst katından, bir dönem, Eskişehir Maarif Koleji’ne ev sahipliği yapmış pembe boyalı mütevazi binayı göstererek “Bu binayı hatırlar mısın?”diye sordu...Ben, “Biz o binada hiç okumadık , Tepebaşı’daki yeni binada başladı maceramız” diye yanıtlayınca şöyle devam etti:

“Biz o binada üç yıl okuduk...Buradan baktığımda, Jeffrey Archer’ın o kitabındaki sokak satıcısı manav karakteri geldi aklıma. Hani, hayata sokakta bir el arabasıyla sebze satarak başlayan, adını Dürüst Manav olarak halka tanıtan ve ilerleyen yaşlarında dev bir  ekonomik imparatorluğun sahibi olan adam...Seksen yaşına geldiğinde, bir zamanlar sokaklarında sebze sattığı mahallenin yakınında büyük bir malikanede yaşamaktadır ama arada bir ortadan kaybolmaya başlar. Çocukları, yakınları merak ederler, nereye kayboluyor diye...Sonra...Görürler ki, yaşlı adam tıpkı gençliğinde olduğu gibi sabahın erken saatinde hale gitmekte, sebzeleri almakta ve ilk günkü gibi sokakta satmaktadır. Neden diye soran çocuğuna şunu söyler...Evimden burası kuş uçuşu 500 metre mesafede...60 yılda 500 metre öteye gitmek hiç de fena değil...Ben de o binaya bakınca, buraya kadar kuş uçuşu 250 metre mesafe görüyorum...Bir insan yaşamı için hiç de fena değil...”

İngiltere’nin politikaya da karışmış 1940 doğumlu, üzerinde en çok tartışılan yeni dönem yazarlarından Jeffrey Archer’ın “As the crow flies” (Kuşuçuşu) kitabındaki Charlie karakterinden yola çıkarak bir insan kendini bu kadar mütevazi anlatırsa, karşınızda çok farklı bir “siyasetçi” var demektir.”

Meslek yaşantımda, bir kez, büyük olasılık da son kez, bir siyasetçinin seçim kampanyasına mütevazi bir yazı ile destek oldum. Yukarıdaki satırlar, son seçimden hemen önce Eskişehir basınının “amiral gemisi” olarak adlandırılan Sakarya Gazetesi’nde yer aldı. Çünkü Nabi Avcı ile aynı yatakhaneden yetiştik ve o, bizim çok genç yaşlarımızda düşünce dünyamızda fırtınalar yaratan bir karakterdi.

Felsefe yarışı...

1960’lı yılların sonlarından söz ediyorum. Dünyanın ‘68 kuşağının olağanüstü dinamizmi ile sarsıldığı, devletlerin bireyler karşısında kendilerini sorguladıkları o çok özel dönem, tabii ki, sesini Eskişehir Maarif Koleji’nin yatakhanesine kadar ulaştırmıştı.

Yaşlarımız 15 bile değildi ama bizler tartışıyorduk...

Farklı görüşler, okunulan her kitaptan edinilen yeni bilgiler, sabahlara kadar süren tartışmaların içinde harmanlanıyordu. Bir tarafımız, Friedrich Engels’den yola çıkıp Karl Marx’ın büyüleyici atmosferine uzanmıştı, diğer tarafımız, insanlığın ortak birikiminin bu kadar köşe taşlı olmayacağını düşünerek fikir ufkunu genişletmenin çabası içindeydi.

Nabi Avcı tetikledi hepimizi. Onun tartışmalara getirdiği lezzet, bizleri Aristo,Eflatun, Sokrates, Jean Paul Sartre, Friedrich Hegel, Sorena Kiergaard, Friedrich Nietzsche, Auguste Comteveya John Stuart Mill’in dünyasına taşıyordu. Zamanla, yaşadığımız toprakların ortak kültürünün düşünürleri, Mevlana,HacıBektaş-ı Veli, Yunus Emre’nin ötesinde, Farabi, İbn Sina,Gazzali, İbn Rüşd, İbn Haldun ile tanışıyorduk. Nabi Avcı, bizden iki sınıf büyüktü ve insanlığın ortak kültürüne katkı yapmış bütün düşünce insanlarını tartışmalara taşıyor, bize, devamında, yeni okuma alanları doğuyordu.

Eskişehir Maarif Koleji yatakhanesinin o kuşağı, bu tartışmalar ile şekillendi. Ortak karakteri, karşısında olduğu fikre sonuna kadar saygı, insan ilişkilerinde muhabbet, kimseyi düşman ilan etmeden yaşam ilkelerinde kararlılık, nezaket ve insana verilen önemdir.

Nabi Avcı, her zaman bu niteliklerin sembolü olarak yaşadı...

Bu nedenle, öğretmenleri kendisine değil,(o, zaten bir akademisyen olarak eğitim dünyasını rahatlatacak çalışmaları yapacaktır)

Nabi Avcı’yı öğretmenlere emanet ediyoruz...