Nabi Hoca’ya arzuhaldir

Pazartesi günü Fadime Özkan’ın yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Nabi Avcı ile yaptığı röportajı okurken aklımdan Nabi Hoca’ya uzun bir mektup yazıp özel kalemine ulaştırmak geçti. Eğitim öğretimle ilgili her meseleye kafasını takmış bir veli ve gazeteci olarak içimi dökmek için Nabi Hoca’nın devri bakanlığından daha iyi fırsat olamazdı. Söyleyeceklerim çok, fakat bir kısmını sizlerle de paylaşmak isterim.

1-  “Eğitim şart” sözüne bir Cem Yılmaz esprisi olarak hala gülüyorsak da ‘yeni Türkiye’nin her seviyeden bilincinin samimi ezberidir bu. Bu yüzden toplum olarak eğitimle ilgili reformlara çok açığız. Ancak yine de şu “yapboz tahtası” imajının ortadan kaldırılması ve bir an evvel istikrarlı bir döneme geçilmesi gerekmektedir.

2- Eğitimle ilgili sorunlarımız sadece yeni sistemin hazmıyla ilgili değil. Hala sınıf stoklarıyla, öğretmen açığıyla ilgili temel sorunlarını aşamamış bir ülkeyiz. Büyük şehirlerin devlet okulu standartlarının en iyi olduğu ilçelerinde bile sınıf mevcutları 40’ın altına düşmemektedir. Taşrada öğretmeni olmayan, 2-3 farklı sınıfın bir arada ders yaptığı okullar vardır.

3- Ömer Dinçer döneminde yazmak isteyip fırsat bulamadığım bir hususu da bu vesileyle dikkate sunmak isterim: Büyük şehirlerde de taşrada da devlet, okulun binasını, sıra, tahta, masa gibi belli demirbaşlarını, su, elektrik, ısınma gibi giderlerini karşılıyor. Bunlar dışında akıllı sınıf uygulaması için gerekli donanım, temizlik elemanları ve güvenlik görevlisinin maaşları, temizlik malzemeleri, internet giderleri, fotokopi kağıdı, fotokopi makinesi gibi aklınıza gelebilecek her şey velilerden toplanan paralarla sağlanıyor. Ortak giderler ‘temizlik parası’ adı altında okul aile birlikleri tarafından sınıf içi giderler de ‘sınıf parası’ adı altında sınıf öğretmenleri tarafından toplanıyor. Ancak Ömer Dinçer birkaç ay önce “sınıf parası diye bir şey olamayacağı” beyanında bulunmuştu. Oysa “sınıf parası ve temizlik parası” artık her velinin kabullendiği bir ‘yükümlülük’ halini almıştır. En azından “yok öyle bir şey” demeyelim.  

4- Bakanlık, okulların tüm ihtiyacını karşılayamadığından ekonomik seviyenin yüksek olduğu muhitlerdeki okulların fizik koşulları da iyi, dersliklerdeki eğitim araç gereçleri tam ve akıllı sınıf donanımları mevcut olabiliyorken İstanbul’un bile pek çok ilçesinde bu hizmetler hakkıyla verilememekte, doğuya gittikçe öğretmenlerden Çalıkuşu performansı beklenmektedir.

5- Hala pek çok okul ikili eğitim yapmakta bu da sınıfın ve sınıf materyallerinin ortak kullanımı sorununu doğurmakta, okulun ve dersliklerin temizliği havalandırması gibi konular aksamaktadır.

6- Pedagojik gerekçelerle icat edilmiş olsa da performans ödevi veliler ve öğretenler için bir eziyete dönüşmüştür. Kendimizi kandırmayalım, öğretmenler öğrenci değil veli performansı ölçmektedirler. 

 

7- Gelelim en önemli meselemize... Önce çocuklarımızdan ne istiyoruz, buna bir karar verelim: Çocuk olmadan birer mühendis, doktor, öğretmen, avukat olmalarını mı istiyoruz. Soru çözmekten zevk alan zombilere mi çevirmek istiyoruz onları? Kitap okuma alışkanlığı kitap yazılısı yapılarak mı kazandırılır? Beden dersi yazılısı için çocuklar hentbol sahasının kaç metrekare olduğunu öğreniyorlar, farkında mıyız? Beden dersinden bile yazılı sınav yapılıyor. Kendimize gelelim, çocukların yakasından biraz düşelim.

 

8- “Eğitim şart” evet ama “yabancı dil öğrenemeyen millet” diye namımız yürümüş. Niye? Öğrenemediğimizden mi, öğretemediğimizden mi? Konuşamadığı bir dilin bilmem hangi zaman kipinde kullanılan zaman zarflarını öğretmeye kalkarsak sonuç tabi ki bu olur...

 

Nabi Hocam bir yerlerde yanlış yapıyoruz... Siz daha iyi bilirsiniz.