Hatýrlayanlar olacaktýr. Dönemin ABD Dýþiþleri Bakaný Hilary Clinton’ýn, Türkiye’deki Ýslami hayat ve dini yapýlar üzerine sorduðu sorular WikiLeaks belgelerine yansýmýþtý. Clinton’ýn bu meraký o dönem belgelerin yayýnýný üstlenen gazete tarafýndan ‘Nakþilerle Nurcularýn arasý nasýl?’ baþlýðý ile verilmiþti.
Belgeye yansýyan sorulara baktýðýnýzda alýþageldiðimiz Amerikan kabalýðýný ve yüzeyselliðini görsek bile, o sorularý sorduran asýl gücü dikkate aldýðýnýzda pek de sýradan olmadýklarýný kabul etmek durumundayýz. Dilerseniz ‘Tarikatlar’ ve ‘Kürtler ve Ýslam’ baþlýðý altýnda yöneltilen sorulardan bazýlarýný hatýrlayalým:
‘Bugün Türkiye’de üye sayýlarý ve siyasi kudretleri bakýmýndan en güçlü Ýslamî cemaatler ya da tarikatlar hangileri?
Tarikat üyeliðinin, mesela oy kullanma tercihleri gibi siyasi eylemlerle arasýndaki iliþki ne? Tarikatlar hangi iþlevleri görüyor? Bir tarikatýn bünyesinde, Ýslamî kurallarýn farklý geleneklerine ya da ekollerine mensup olmak cemaatin genel dinamiðini nasýl etkiler?
Türkiye’deki tarikatlarýn üyelerinin ne kadarý Kürtlerden oluþuyor? Fethullah Gülen’in takipçileri de dahil olmak üzere, Nurcu Hareketi’ne Kürtlerin katýlýmý ne düzeyde? Kürtler genel olarak Gülen’e nasýl bakýyorlar?
Nakþibendi ve diðer geleneksel tasavvufî gruplar, özellikle Gülen Hareketi ile nasýl bir iliþki ve/veya rekabet içindeler?’
Tarikatlar/Nurcu örgütler dindar Türklerle dindar Kürtler arasýnda ne ölçüde köprü oluþturuyor?’
***
Bu sorularýn (üstelik belgelere cevabý da yansýmamýþ) Türkiye’deki mevcut Ýslami dinamikleri ve bunlar etrafýnda geliþen tecrübeyi ne kadar kuþattýðýný yahut niyetini dilediðiniz kadar tartýþabilirsiniz. Ancak bunlarýn perde arkasýnda bir zihniyetin olduðunu ve bunun üzerinden de Türkiye’ye dair hesaplarýn þekillendiðini herhalde inkar edemezsiniz.
Türkiye’deki hemen tüm tartýþmalar, hýzla ve belki de onlarý yoðuran gerçek aktörlerin istediði biçimde güncelin pençesine düþüyor, sýradanlaþýyor ve sýkça da kiþisel hale geliyor.
Oysa bir parça tarih, biraz ciddiyet ve emekle ortalýðý kasýp kavuran bu tartýþmalara yabancý olmadýðýmýzý, tüm bunlarýn neredeyse iki yüzyýldýr devam eden çöküþ sürecinin yansýmalarý olduðunu görebiliriz.
Hilary Clinton’un ve onun sözlerini ‘belgeler’ üzerinden bize taþýyanlarýn kaba tasnifiyle ‘Nakþi-Nurcu’ ekseninde devam eden bir kavgadan mý söz ediyoruz gerçekten? Yakýn tarihimizde hayli ciddi karþýlýðý olan bir ayrýþmanýn ya da derin yorum farkýnýn yeni bir perdesi mi karþýmýzda duran?
Þu sýralarda kavganýn harareti, bunlarý doðru dürüst konuþmamýza izin verecek gibi görünmüyor. Kimin hangi geleneði ne kadar devam ettirdiði ya da temsil ettiði sorusuna, bizzat muhataplarýndan cevap almanýn neredeyse imkansýz olduðu bir dönemde neyi konuþabiliriz ki!
***
Tam da eleþtirdiðimiz sýradanlýða düþme pahasýna, baþka bir soruyla bakalým geliþmelere.
‘Baþkalarý’nýn bu meselelere gösterdiði ilgi ve muhtemelen çatýþma üzerinden gerçekleþtirmek istedikleri hedefler, bizi sakinleþtirmeye yeter mi? Yani gerçekten bir baþkasýnýn hesabýna gayret etmekten þikayetimiz var mý?
Bunun cevabý, hesaplarýnýzýn ne kadar kendinize ait olduðunda gizli. Eðer kendi gündeminiz üzerinden hareket ediyorsanýz iþaretleyeceðiniz þýk belli. Yokeðer baþkalarýnýn hesabýna gönüllü yazýlmýþsanýz, o zaman onlar hangi tercihi iþaretlerse onu beklemek zorundasýnýz.
Eðer birileri sizin ülkenizin siyasi liderliðini ‘öngörülemez’ olarak tarif edip sürekli olarak terbiye ve tasfiye etmek üzere operasyon yapýyorsa, bilin ki orada kendi gündemini belirlemek üzere yola çýkmýþ bir irade vardýr.
Hatalar, yol kazalarý, eksiklikler ve de yetersizliklerden mi bahsediyorsunuz? Sonuna kadar tartýþalým. Ama bugün Türkiye’de kendi gündemini tarif edip yola çýkmýþ bir irade var. Gelin bu yolculuðu baþkalarýnýn hesabýna kurban etmeyelim.